KÜÇÜK SU KAYNAKLARINDAN ELEKTRİK ÜRETİMİ 1. BÖLÜM
1978 yılında katıldığım Türkiye 3. Enerji Kongresinde, bildiri sunanların konuşmalarını kayıt eden bir beyefendi ile tanıştık. Kendisi adını söyleyince, 4-5 yıl önce bir kitapevinin tozlu raflarından bulduğum ve bir...
1978 yılında katıldığım Türkiye 3. Enerji Kongresinde, bildiri sunanların konuşmalarını kayıt eden bir beyefendi ile tanıştık. Kendisi adını söyleyince, 4-5 yıl önce bir kitapevinin tozlu raflarından bulduğum ve bir çırpıda okuduğum küçük su kaynaklarından elektrik üretimi kitabının yazarını hemen hatırladım. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Üyesi olan ve meslektaşları arasında adına mucit denilen Elektrik Yüksek Mühendisi Tahsin ARMAY kitabında İskandinav ülkelerinde gördüğü, ülkemiz içinde uygulanabilecek küçük su kaynaklarından elektrik üretimini anlatıyordu. Söz konusu kitapta, akarsuların büyük barajlarda biriktirilmeden, küçük su kaynaklarından elektrik üretimi için kullanılan, su türbini tiplerini ve hesaplarıyla belirtiyordu. O yıllarda elektrik üretimi Türkiye Elektrik Kurumunun tekelinde olduğu için, küçük su kaynaklarına pek ilgi gösterilmiyordu. Kurumun yükümlülüğü daha çok büyük santrallar kurmak ve işletmekti.
1970’li yıllarda artan sanayi tesisleri, mevcut termik ve hidroelektrik santrallarının ürettiği elektrik enerjisi, ülkemizin elektrik enerjisi ihtiyacını karşılamaya yetmiyordu. Hidro elektrik santrallarının yapılması için su rasatları, sondajlar, proje ve inşa süresine ortalama on yıl gerekmekte, kömürlü termik santrallar ise 2-3 yılda tamamlanabiliyordu. Ancak kömürlü termik santrallarının yapılması içinde en az 30 yıl yetebilecek kömür rezervleri olması gerektiğinden, çok sık olan elektrik kesintileri ile enerji sarmalı bir türlü çözülemiyordu.
Çünkü, o yıllarda büyük kömür rezervine sahip olan sahalar özel teşebbüsün elinde olmasına rağmen üretimin yaklaşık %10’unu üretebiliyorlardı. Devletin elindeki çok az sahadan, kömürün yaklaşık %90’nı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu tarafından üretiliyordu. Bu çarpık durumun çözümü için nihayet 1978 yılında kömür sahalarının kamulaştırılmasıyla ilgili yasa çıkartılarak rezervlere el konulmuştu. Çok kısa denilebilecek süre olan 4-5 yılda, ocaklarda rezerv tesbitlerinden sonra sahalarda üretime hazırlık çalışmaları başlarken, diğer yandanda termik santralların yapımına başlanmıştı. O yıllarda ekonomik sıkıntı yaşayan ülkemiz ve doğu bloku ülkelerine gün doğmuş, başta Ruslar, Polonyalılar, Çekoslavaklar, Macarlar olmak üzere, ülkemizin değişik yerlerinde hemen termik santralları yapmaya başlamışlardı bile... Bu santrallar, 1980-1985 yılına kadar tamamlandıktan sonra enerji sıkıntısı ortadan kalkmış, kamulaştırılan büyük sahalar dışında küçük kömür sahaları ise 1981 yılında 12 Eylül Hükümeti tarafından eski sahiplerine tekrar geri verilmişti.
O yıllardan bu yana kamulaştırılan kömür sahaları ve bu sahaların hemen yanıbaşında kurulan termik santraller, gelişen sanayinin ihtiyacını karşılamış ve ülke çapında elektrik kesintileri son bulmuştu. Bu santrallar, şimdi çok eskimesine rağmen hala daha çalışmaya ve elektrik üretmeye devam etmekle beraber, diğer yandan da enerji ihtiyacının bir kısmını karşılamak üzere doğalgaz çevrim santralları kurulmuştur.
Türkiye Elektrik Kurumu, 1950-1960 yılları arasında kurulan termik ve hidroelektrik santralları yapımında, kömür ve hidrolik denge sağlarken, 1978 yılından sonra, kurum kömüre yöneldiğinden, yapılan yeni termik sanralları ile bu denge bozulmuş, daha çok enerji üretiminde kömür başa geçmiştir. Bu yüzden, Atatürk döneminde başlayan GAP Projesi, bütün imkanlara rağmen bir türlü tamamlanmaması dolayısıyla.enerji ihtiyacımızın önemli bir kısmı kömürden sağlanıyordu. Daha sonraki yıllarda da, Afrika’nın ucuz kömürleri ithal edilerek,kısa zamanda kurulan yeni santrallarla kömürün oranı daha da artmıştır. Kömürlü termk santralları, çevremizi kirletirken, atmosfere salınan baca gazları ile en verimli tarım arazilerimize, zarar vermişlerdir... Ayrıca santralların kurulduğu yerlerin çevresindeki halkın sağlığı bozulmuş ve halkın tepki göstermesine rağmen, hala daha bu santralların faaliyeti devam ettirilmektedir.
Elektrik üretiminde bu çarpıklık devam ederken, küçük su kaynaklarından elektrik üretimi için pek yararlanılmadığı için bu sektör de fazla gelişememiştir. Bu arada, yaklaşık 2000’li yıllarda, Bereket Enerji A.Ş. tarafından, Muğla’nın Dalaman Çayı üzerinde her biri 8 MW olan, 6 adet türbinlerden toplam 48 MW elektrik üretilmeğe başlamıştır. Bereket A.Ş. hidro elektrik santralı için devlet desteği almamış ve hidro elektrik santralını banka kredisi ile yapmıştır. Hatta üretilen enerjiyi, sanayicilerle otoprotoktör anlaşmalar yaparak kendileri pazarlamışlardır. Buradaki hidro elektrik santrallarda, diğer büyük hidroelektrik santrallarda olduğu gibi çok fazla su stoklanmaması ve kısa zamanda inşa edilmesiyle, küçük su kaynaklarından elektrik üretecek girişimcilere örnek olmuştur.
Daha sonra, 2005 yılında yenilebilir enerji kaynaklarının payının arttırılması için yapılan yasal düzenleme ve 2011 yılındaki uygulamalarla küçük su kaynakları üzerine yapılacak, hidro elektrik santralları devlet desteği ve teşvikler verilince bu santralların yapımı hız kazanmıştır. Mevsiminde bol yağış alan Karadeniz’de, devletin verdiği teşviklerle çoğu girişimci, fizibilite raporu bile yaptırmadan sayıları 818 varan küçük Hidro Elektrik Santralları (HES) kurulmuştur. Bunların toplam kurulu güçleri 21 bin 877 Megawatta (MW) ulaşmıştır. Daha önce kurulan şirketlerdeen 30-35 kuruşa alınan elektriğin kilowatı, bu santrallara yapılan ayrıcaklarla üretilen elektriğin kilowatı 55-100 kuruştan bile satınalınmıştır. Yapılan tesislerde, yurt içinde imal edilmiş ekipmanlar kullanılmış ise maddi destekler daha da artmaktadır. Bu teşvikler, girişimcileri harekete getirmiş, ilgiyi arttırmıştır.
Bilhassa bol yağış alan Karadeniz Bölgemizde inşa edilen küçük su santrallara sevinirken, son aylarda gelen yağışlarla, Giresun’daki ve Doğu Karadeniz’deki santralların çevreye verdikleri zarar sonucu, yaşanılan sel felaketleri, bu santralların kuruluş yerlerinin seçiminde ve yapımında hatalar yapıldığını ortaya koymuştur.. Basında suyun olduğu her yere fizibililite projesi yapılmadan, santral yapıldığı iddiaları artmıştır. Çünkü, devlet desteği ve elektrikte alım garantisi ile bu yerler adeta kapışılmıştır. Daha önceki yıllarda, Dalaman Çayı üzerinde arka arkaya yapılan ve çok büyük su depolama hacmı olmayan Bereket Enerji A.Ş.nin küçük hidro elektrik santralları, yıllardan beri çevreye hiçbir zarar vermeden üretmeye devam ederken, Karadeniz’deki, küçük su kaynakları barajlarının kuruluşunda yapılan yanlışlıklar dolayısıyle santrallar, hem verimsiz çalışmakta ve hemde çevresine zarar vermişlerdir. En az 100 HES’de inceme yapan ”YENEDAR Başkan Yardımcısı ve Güriş Holding Enerji Grup CEO’su Ali Karaduman’ın tesbitlerine göre, hepsinde öngörüler hatalı olmuş santralların bir kısmı sökülüp başka ülkelere gönderilmektedir.” (Cumhuriyet Gazetesi)
Öte yandan küçük ve verimsiz tesislere destek olmak amacıyla kurulan, Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması (YEKDEM) den yararlanan elektrik şirketlere, kamu kaynaklarından 2018’de 26 milyar TL. 2019’da 38 milyar TL, 2020’de Ağustos’a kadar 33 milyar TL. para aktarılmıştır. Şimdi, verimsiz tesisleri düzeltmek için aktarılan destekler, uzun yıllardan bekleyen GAP’ta kullanılabilirdi. Cumhuriyetimizin kurulduğu ilk yıllarda, Atatürk tarafından yapılması istenilen ve Keban Barajı ile başlatılan, GAP projesinde inşa edilecek bir çok baraj varken, bunlar geriye bırakılmıştır. Mali sıkıntılar ve zorluklar gösterilerek gerekli finans bulunmadığı ileri sürülerek, başta Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Konya Ovası’ında yapılacak bir çok sulama ve hidroelektrik barajı yapılamamıştır. Halbuki, önceliği olan GAP Projesi dururken kaynaklarımızın ikinci önemde olan yerlere tahsis edilmesinin amacını anlamak mümkün değildir.
Bu haber toplam 157 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.