Ortaya Karışık(Derin Mevzu)
Uzun bir bayram tatili, tatil arası bir orman yangını, yangının bitişinde üzerinden 6 yıl geçen darbe girişimi. Yazıma nereden başlasam bir türlü karar veremedim.Cunta, askeri darbe, sıkıyönetim… Türkiye, yakın tarihinde...
Uzun bir bayram tatili, tatil arası bir orman yangını, yangının bitişinde üzerinden 6 yıl geçen darbe girişimi. Yazıma nereden başlasam bir türlü karar veremedim.
Cunta, askeri darbe, sıkıyönetim… Türkiye, yakın tarihinde aşina olduğu bu kavramlarla 15 Temmuz 2016 gecesi bir kez daha burun buruna geldi. Kamuoyunun İstanbul’da Boğaz köprülerinin tutulmasıyla haberdar olduğu askeri hareketliliğin ne anlama geldiği çok geçmeden açıklığa kavuştu. Dönemin başbakanı Binali Yıldırım’ın “Askerin içinde bir grubun kalkışma girişiminin söz konusu olduğunu” açıklamasıyla darbe hafızası canlanan kamuoyunun alçak uçuşları duyması da gecikmedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Face Time ile yaptığı "Milletimizi meydanlara davet ediyorum" çağrısı da dönüm noktalarından biri olarak kayıtlara geçti.
***
O akşam yaşananlar belgesel oldu, kitap oldu, makale oldu. O akşam yaşanan birçok hayat hikayesini defalarca okudunuz, izlediniz, dinlediniz. Şimdi bunları sıradan bir şekilde sizlerle paylaşmak yerine farklı bir pencereden bakalım. Bir arada olunca neler yapılabildiğini, vatan söz konusu olduğunda insanların neler başarabildiğini hep birlikte gördük.
***
Söz konusu “Yeşil Vatan” olduğunda da birlik ve beraberliğin nasıl olduğunu gösteren başta Datçalılar olmak üzere herkese minnettarım. Yangının başladığı 12:30 itibariyle hem Datça da yaşayanlar hem de Datça dışında yaşayan Datçalıların bir anda organize olması, Orman teşkilatının hızlı ve etkili müdahalesi, Kızılay ve AFAD’ın tüm organizasyonu hatasız yönetmesi kolluk kuvvetlerinin can ve mal güvenliğinin yanı sıra karadan müdahalede verdiği insan üstü çaba görülmeye değerdi.
***
Yeşil vatan savunmasında herkes bir olmuşken bir tek siyasiler bir olmayı beceremedi yine. Yangın bölgesine kilometrelerce uzakta yine bahane üretmek için çaba sarf edenlerin yanı sıra orada bizzat olması gereken siyasetçilerde “İmamoğlu” modelini uygulayıp tatillerine devam etti. Tüm bunları görüp şahit olduktan sonra bir kenara çekilip izlemek bana yakışmazdı. Ancak yaşananların herkese farklı yansıması mutlaka vardır. “O aslında sadece Denizdir” hikayesi geldi aklıma.
***
Bir çocuğun ayakkabısı denize düşer, kaybolur. Sahilde kumların üzerine çocuk şöyle yazar; “ Bu deniz hırsızdır.”
Biraz ötede bir balıkçı ağına takılan çok miktarda balığı kıyıya çeker ve o da sahilde kumlara şöyle yazar; “Bu deniz cömerttir.” Bir genç denizde boğulur. Acılı, ağıt yakan annesi sahilde kumlara şöyle yazar;“ Bu deniz katildir.” İhtiyar bir balıkçı denizden koca bir inci barındıran istiridye çıkarır ve sahildeki kumlara şöyle yazar; “Bu denizin gönlü çok zengindir.” Bir dalga gelir, sahilde yazılı tüm yazıları siler. Deniz sükunet ve huşu içinde seslenir; “Eğer deniz olmak istiyorsan başkalarının söylediklerine çok da önem ermeyeceksin!”
***
Gelelim kıssadan hisseye. Günlerce sahildeki kumlara uzun uzun yazanlar, denizin o yazılanları ne zaman sileceğini bilmeden anlatmaya devam edecekler. Ancak denizin yazılan yazılar çok da takdığı yok. Kimi zaman ünlü bir suikastçı, kimi zaman tam bir ilim adamı, kimi zaman da esnek sporcu olmak yerine ADAM olmayı seçmek gerek. Siz siz olun deniz gibi olun.
Bu yazıyı okumak yerine sosyal medyada paylaşılan yemek fotoğraflarına bakıp beğeni atanlar, gece olunca da televizyonda Survivor final yaptı acaba eski bölümlerini mi izleyelim diyenler, sırf kendilerinin herkesten daha zeki olduğunu ispat etmek çabası içerisinde etrafındakileri küçümseyerek ayakları yere basmayan hikaye anlatanlar size de merhaba…
Bu haber toplam 227 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.