Röportaj: Sinem Karakaya
Muğla’nın Menteşe İlçesi’ nde, kahve denilince akla ilk gelen işletme olan Kuden Kuru Kahve, uzun yıllardır Menteşe’de hizmet veriyor. Öncesinde fırıncılık, köftecilik ve yufkacılık mesleğini yapan Kadir Kuden, bir arkadaşının “Abinin mesleğini yapsana” demesi üzerine kendi işletmesini açıyor ve 1987’ den bu güne değin Muğlalılar’ a hizmet sunuyor…
Esnaflığın kolay olmadığını söyleyen Kadir Kuden, işletmesini 2 yıldır, oğlu Hamdi Kuden’e devrettiğini belirtip, esnaflıkta sabrın önemine dikkat çekerek, başarı sırrını, işi benimseme, çok çalışma ve dürüstlük olarak açıklıyor.
Muğla’nın tanınmış esnaflarından Kuden Kuru Kahve işletme sahibi Kadir Kuden ile gerçekleştirdiği keyifli sohbetten öğrendiklerimi, sizlerle de paylaşmak istedim.
-Sizi tanıyabilir miyiz?
Ben, Kadir Kuden. 15 Ocak 1946 doğumluyum. Muğlalıyım. 1970 yılında evlendim. Kadir Kuden Kuru Kahve ve Baharat işletmesinin sahibiyim. Uzun yıllardır Muğlalılar’ a hizmet verdim ve şimdi bu hizmet görevini, çocuklarıma, torunlarıma bıraktım.
-Mesleğinize ne zaman ve nasıl başladınız?
Rahmetli Şeref Ağabeyim’ le 5-6 yıl fırıncılık yaptık. Sonra 1966’da askere gittim, 1968’de de döndüm. Fırıncılık bizi baya yordu. Uykuya hasret kalıyorduk. Gençliğimiz sayesinde bu işi yürümüşüm, şimdi imkânı yok! Askerden sonra abimle beraber asıl baba mesleğimiz olan köftecilik işine başladım. Köfteci olarak 1974’e kadar çalıştık. Abimle ortaklıktan 1974 yılında ayrıldım ve kendi başıma köftecilik yaptım. Yaklaşık 15 yıl sürdü bu. Sonrasında şeker hastası olduğum ve personelle çalışmak durumunda bulunduğum için bu durum, sorun olmaya başladı. Kendimi biraz toparladıktan sonra “Ben tek başıma bir iş yapacağım, personelle çalışmayacağım” dedim ve köfte işini bıraktım.
Yaklaşık 16 ay boş dolaştım. Bu süreçte, yaptırdığım, dört katlı bir evim vardı, onun kira gelirleriyle idare ettik. Daha sonra Kurşunlu Camii’nin karşısında bir yıl kadar yine köftecilik yaptım. Daha sonra bir dükkân satın alıp, yufkacılık yapmaya karar verdim. O dönemde yufka pek yaygın değildi. Benim amacım haftalık masrafımı kurtaracak ve canım istediği zaman kapatıp gidebileceğim bir işimin olmasıydı. O dönemde sokaktaki dükkânlar boştu ama bir tane yufka imalatçısı geldi oraya ve bizim de işlerimiz kesildi. Bir kez daha işi bıraktım ve bir yıl daha dolaştım. Başta rahatım iyiydi fakat sonradan sıkılmaya başladım çünkü ben esnaf olduğum için insanlarla bir arada olmaya alışkındım. O dönemde evliydim ve 2 de oğlum vardı. Oğlumun birini geçen sene, 47 yaşındayken, kanserden kaybettim. Bir gün oturup bir şeyler içerken bir dostum, “Böyle boş durmak olmaz. Sen kaç aydır böyle dolaşıyorsun. Abinin mesleğini yapsana” dedi. Abime rakip olursam bir kırgınlık olacağını biliyordum, bu yüzden pek niyetim yoktu. Bana Muğla’nın büyüdüğünden, ikimizin de ayrı ayrı işletmelerde, ayrı müşterilere hizmet vereceğimizden söz edilince iş, benim de aklıma yattı. Yıl, 1987’de bu işe başladık. İlk zamanlar acemilik dönemim olsa da hiç yabancılık çekmedim çünkü esnaf kimliğim vardı. Yolda geçen 100 kişinin 90’ı da tanıdığım kişilerdi. Beni tanıyan kişiler de hemen işe adapte olmamı sağladı. Nasıl bir esnaf olduğumu bilen kişiler, beni tercih etti. Üniversite açılınca işimiz de Muğla’ da daha canlı hale geldi. Ufak tefek işlerimde dostlarım da bana yardımcı oldu ve kasaya bakıverdiler. Son iki yıldır işlerimizi oğlum Hamdi Kuden’e devrettim.
-Muğla’da bu denli rağbet görmenizin sebebi neydi sizce?
Kaliteli kahve kullanmak, kahvenin kavurmasını, öğütmesini bilmek çok önemlidir. Diğer kahveciler hazır kavrulmuş kahve getirtiyorlardı ve gelen kahvenin kalitesini, nasıl kavrulduğunu bilen yoktu. İşe çok önem vermeyince de bu iş olmuyor. Esnaflık kolay bir şey değildir! Oğlum üniversite mezunudur ama işin püf noktalarını öğrendi ve bu işi benimsedi. Elemanlarımız sağ olsunlar çok saygılı ve sadık kişiler. İşi bilirler, müşteriyle diyalog kurmayı bilirler. Başarımızın sırrı işi çok benimsemek, çok çalışmak ve dürüst olmamızdan kaynaklıdır... Ben bu yaşta olmama rağmen sabah 6’da kalkar, yaylada tavuklarım var onlara bakar, öğleden sonra da buraya gelirim. Yaylaya gitmeden önce de sabah erkenden, kimse dükkan açmadan, ben dükkanımı açardım. Dışarıyı süpürüp yıkar ve kahvemi içerdim. Nasip, erken yakalanır!
-Gençlere neler tavsiye edersiniz?
Daha önceki durumları bilmedikleri için gençler, hayatı daha kolay sanıyor. Bizler sıfırdan geldik, bütün her türlü zorlukları yaşadık. Örneğin eskiden sigaralar bir kilogramlık kâğıtlarla sarılıp öyle satılırdı. Ben o kâğıtları düzgünce keser, açar ve kullanırdım. Şuan her gün çöpe atılıyor paketler. Bunlar küçük şeyler belki ama tasarruf böyle başlar, biriktikçe büyür bir şeyler ortaya çıkar. Benim de torunlarım var. İşler genelde zor gelir onlara ama benden çekindikleri için de genelde bir şey diyemezler. Aslında ben hoş görürüm ama yüzüm çok gülmez, çünkü zorlukları da görmeleri gerek. Hayat tozpembe olmamalı onlar için!
-Siz burayı açtığınızda, çevrede başka kahve dükkânı var mıydı?
O zamanlar bu işi yapan, bir kişi daha vardı, o da motosiklet kazasında vefat etti. Oğlu da bu işlerle uğraşmak istemedi. İşleri yürümeyince iflas edip kapatmak zorunda kaldılar. Başta sadece ağabeyim ve ben vardık!
-Eleman yetiştiriyor musunuz?
Elemanlarımız gördüğü kadar öğreniyor. Bir elemanımız işe meyilli. Kahve kavrulurken, ne zaman ve ne yapacağını iyi biliyor. Diğer bir elemanımız onun kadar başarılı değil! Göstersen hemen anlarlar tabii.
-Mesleğe dair söylemek istediğiniz bir şey var mı?
İşimizde sabır çok önemli! Her zaman sabırlı davranmak gerek! Bazen, karşımızdaki kişinin kişiliğine göre de davranmamız gerekiyor. Esnaflık, öyle kolay bir iş değil! Biz, bunu kapımız herkese açık olarak başardık.