Hastalığın nerede başladığını hiç düşündünüz mü ?
Hasta olduğunuz zamanın başlangıcına bir gidin bakalım.
Zor bir zamandan mı geçmiştiniz ya da geçiyordunuz?
Korkularınız çok mu yoğundu ?
Maddi kayıplara mı uğramıştınız ?
Sevdiğiniz birisini mi kaybettiniz ?
Aşk acısı mı çekiyordunuz?
Yoğun kariyer planları mı yapıyordunuz ?
Her şeyi kafaya mı takıyordunuz ?
Sevgisiz bir ortamda mı büyümüştünüz ya da yaşıyordunuz ?
Fiziksel ya da psikolojik şiddet mi görüyordunuz ?
Her şeyi ince ince kafanıza mı takıyordunuz ?
Kendinizi üzüp strese sokunca her şey yoluna mı girecekti ?
Dünyayı siz mi kurtaracaktınız ?
KORTİZOL : Stres karşısında vücudun tepkisi kortizol seviyesini yükseltmektir. Kan basıncını ve kan şekerini yükseltir ve bağışıklık sistemini baskılar. Kortizol seviyesindeki sürekli yüksek olma durumu mide ülserine, şişmanlığa, yorgunluğa, anksiyeteye, yüksek tansiyona, yüksek şekere neden olabilir. Özetle kortizol stres hormonudur.
ANKSİYETE : Kişinin endişe, kaygı ve korku gibi duygulara karşı aşırı ve kontrol edilemeyen tepkiler vermesine neden olan, yaygın görülen psikolojik bir hastalıktır. Normal bir insan vücudunun %70'i su iken, anksiyeteli bir bedenin %70'i korku ile doludur. Vücudumuzdaki kaygı ve korku durumu da bizi hasta edebilme gücüne sahiptir.
.Peki bu kadar soruna odaklanmak niye? Hayata geldik, yürüyüp geçiyoruz. Okyanustaki su damlası misali demi. Bunca şeyi kafaya taksak ne faydası var ? Bi bakmışız koca hayatı bitirmişiz. Fark etmişsinizdir bugün bütün sorularımı soruyorum. Herkesin cevabı kendine saklı tabii. En büyük sıkıntılarımızdan biri de bu zaten ;
İçinde bulunduğumuz zor durumu rahatça ifade edememek.
Elalem ne der diye sürekli endişelenmek.
Olduğundan farklı görünmeye çalışmak.
Her şeyi toplum için yapmak.
Psikolojik tedavi gördüğünü saklamak
Sürekli soruna odaklanıp kaygılanmak
Korkularımızın çözümleri olduğu halde farkına varamamak
Özünü unutmak belki de...
Kendi iyiliğimiz için kendimize bir şeyler yapıyorsak, doktora gidip destek alıyorsak, bizi mutlu eden gülümsetip rahatlatan aktiviteler içindeysek, önceliğimizi bedenimize ve psikolojimize ayırıyorsak ( kendimizi düşündüğümüzde bencil derler bi de ),
gerçekten iyi bir şeyler yapmaya başlamışız demektir. Bunun bencillikle bir ilgisi yok. Kendimizi sevmekle ilgisi var.
Hastalık nerede başlar demiştim ya.
Bana göre hastalık düşüncede başlar. Yani olumsuz kurgulamalarla, gerilim filmi gibi geliştirdiğimiz senaryolarla, hep olacakların en kötüsünü düşünmekle, kaygı ve korkuyla hasta ederiz kendimizi. Olumsuz düşüncelerle işlediğimiz bilinçaltımızı sonunda evren duyar ve çok istediğimizi düşünüp bize sunar. Bilinçaltımız iyiyi, kötüyü, olumluyu, olumsuzu ya da şaka yaptığımızı ayırt etmez. Tüm bu düşünceleri emir olarak kabul eder. Keşke geçirdiğim zor zamanlarda bunların farkında olabilseymişim. Belki her şey daha farklı olurdu. Durumun gerçekliğini ancak yaşayınca anlıyor insan.
Her düşüncemizle, her söylediğimizle bedenimizi hasta da edebiliriz, iyileştirebiliriz de.
Stresle başa çıkmak, her şeyi kafaya takmamak o kadar kolay mı ? dediğinizi duyar gibiyim. Evet çoğu zaman kolay olmuyor ama elimizden geleni yaparsak kendimize çok faydalı olabiliriz.
Sayfanın ilk cümlesi güzel şeylere inanmakla, istemekle, sevmekle, gülmekle başlıyor. Hadi bakalım biraz gayret...