Bu yeni zamanın giriş kapısındaydım. Hem de her şeyi en başından tekrar öğrendiğim zamanlar. Bu dönemi okumanızı çok isterim. Böbrek yetmezliğini çok insan yaşıyor. Belki bir tık siz de yardımcı olabilirsiniz. Anlatacak o kadar çok şey var ki bu konuda. Günlük hayatın içinde belki de hiç aklınıza gelmeyecek şeyler. Ama okuyunca tanıdık gelecek her şey. Ah vah demek yerine, birilerinin hayatına olumlu bir şekilde dokunabilirsiniz. Belli mi olur !!
Ameliyathanenin daha küçük versiyonu bir odaya götürdüler. Üzerime batikon döktüler. Şu an bile batikon kokusunu hala sevmem. 1 kilometre öteden bile kokusunu alabilecek konumdayım.
Doktor ve hemşireler kendi aralarındaki muhabbete devam ederken, bir yandan da torbalardan bir şeyler çıkarıyorlardı. Boru benzeri bir şeyler vardı ama yattığım için fark edememiştim. Çok sonra öğrendim ki, lokal anestezi yapıp kalbe giden ana damarın içinden boruyu yerleştiriyorlarmış. Sağlıkçılar buna kateter takma işlemi diyorlar. Yani diyalize girmenin ilk adımı kateter takılması.
Sokacakları bölgeyi uyuşturdular mı hatırlamıyorum.
Hatırladığım en net durum, bana ne yapacaklarını anlatmamış olmalarıydı. Şimdiki aklım olsaydı tek tek ne yapacaklarını anlattırırdım. Ama o zaman için aklım yetmemiş sorgulamaya galiba. Ya da korkudan unuttum. Sonra boruyu boynumun koltuk altıma yakın bir yerine yerleştirmeye başladılar. Öylesine korkmuştum ki bir an nefes alamaz oldum. Doğrulmaya, oturmaya çalıştım ani bir refleksle. Tam ortada kaskatı kaldım. Ne oturabiliyordum ne de sırt üstü yatabiliyordum. Şoklanmanın etkisiyle öylece kalakalmıştım. Doktor ve hemşireler de çok korktu. Her şeyi bırakıp radyolojiye koşturur adımlarla götürüyorlardı beni. Ne olduğunu anlamak için makineye soktular. Gerçekten şoklanmıştım ve kaskatı olmuştu vücudum. Damar yolunu oradan gözleyip, kateteri taktılar.
Ben benden geçmiştim.
Dünya mı durdu ne !!
Kolumun altındaki de neydi ?!!
Saçımdan akan kan mıydı? Batikon muydu ?
Bunların yaşanabileceğini neden anlatmamışlardı bana ?
Beni, sakinleşebilmem için başka bir odaya aldılar. Abim gülümseyerek beni bekliyordu. Herkes koşuştururken etrafımda, bayağı bi korkmuş görünüyordu. Kafamı abimin koluna yaslayıp ağlamaya başladım. Hem korkmuştum hem de tası tarağı toplayıp buradan çekip gitmek istiyordum. Sıcak bir duşun altına girmek, kan ve batikon kokusundan kurtulmak o andaki tek hayalimdi. O kadar çok ağlamışım ki bir süre sonra uyuyup kalmışım, az önce yaşadıklarımın yorgunluğundan...
Ertesi gün ilk kez diyalize girdim. Bir gün önce olanların etkisiyle, aynı şeyleri yaşarsam korkusu vardı. İnsan düşünüyor bugün ne olacak acaba diye. Kolumun altında gördüğüm 2 ucu olan boruya bir şeyler taktılar. Dikkatle izliyordum. Tedavi başladı. Allah'tan can yakan bir şey değilmiş diye düşünüyordum. İlk gün olduğu için bir saat sürdü. Kalbimin daha rahat attığını hissettim. İyi gelmişti nedense. Sebebi şuydu: aylardır biriken üre, kreatin ve sıvının az da olsa bir kısmı temizlenmişti. Bedenimde bir rahatlık hissettim. Daha rahat nefes alıyordum. Her gün birer saat daha ekleyerek, normal tedavi süresi olan 4 saati tamamlamaya başladılar. Kuru ağırlığı belirlediler. Bedenimin temizlenmesi ile bayağı bir rahatlamıştım artık. Buna inanamıyordum. Bir makina insana kendini nasıl iyi hissettirebilirdi bu kadar ?
Sonraki zamanlarda bu sorunun cevabını bulmuştum tabii. Ama süreci anlarken insan bayağı bir yoruluyor kafa olarak. Yani düşünceler insan bedenine her şeyi yapabiliyor.
Biyolojik tedavi, psikolojiyi düzenleme, bu süreci hayata uyarlama, toplumun merakını giderme, bakış açılarını olumlu yönde değiştirebilme, kendi hayat amacımı bulma döneminin en başıydı bütün bunlar.
Ben bu döneme kısaca KÜLLERİMDEN YENİDEN DOĞMAK diyorum şimdilerde.
Kendinize çok iyi davranın.