Sayıştay Başkanlığı 2023 Yılı Raporlarından üniversitelerimize bakmaya, görülen aksaklık ve eksikliklere projeksiyon tutmaya devam ediyoruz.
Bu kusurlardan ilk ele aldığımız başlık; idare kaynaklı olanlardı ve bugün bu başlık altında yapılan diğer bulgu başlıklarını da sıralayarak devam ediyoruz.
Üniversitede Birçok Kadroya Tedviren Görevlendirilme Yapılması.
Devlet memurlarına uygulanacak genel kanun niteliğinde olan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda ve bu Kanun’un kapsamı dışında kalan diğer kamu görevlilerinin kendi özel kanunlarında tedviren görevlendirme şeklinde bir görevlendirme usulü bulunmamaktadır.
İdare hukukunda kanunilik ilkesi esas olduğundan, Danıştay 1’inci Dairesinin E.1993/258 K.1993/240 kararı da tedviren görevlendirmenin yasal dayanağının olmadığı yönündedir. Yalnızca 99 seri No.lu Devlet Memurları Tebliğinde “…asilde aranan şartlara sahip vekil memur bulunamadığı takdirde, hizmetin aksamadan yürütülebilmesi bakımından herhangi bir şekilde boşalmış veya boş bulunan bir görevin öncelikle varsa yardımcıları yoksa asilde aranan şartlara en yakın personel tarafından tedviren gördürülmesi mümkün görülmektedir.” denilmek sureti ile tedviren görevlendirmeden bahsedilmektedir.
Tebliğ’den anlaşılacağı üzere bir kadroya “tedviren” atama yapılması, asilde aranan koşullara sahip vekil kamu görevlisi bulunamadığı hallerde başvurulan ve boş olan kadrolar için kullanılması mümkün olan bir görevlendirme usulüdür.
Durum bu kadar net iken maalesef üniversite yönetimlerinin bu konuda pek de hassas davranmayıp kurum içinde bolca tedviren görevlendirmeler yaptıklarına bizler de sıkça şahit oluyoruz. Vekâletten farklı olarak adlandırılan bu yöntem, bir kamu hizmetini asaleten yürütmekle yükümlü olan kamu görevlisinin çeşitli sebeplerle bu görevini ifa edemediği ve asilde aranan koşullara sahip vekil kamu görevlisi de bulunamadığı hallerde yapılabilecek bir usül olmaktadır. Kamu hizmetinin sürekliliği ilkesi gereği, asaleten atama veya vekâleten görevlendirme yapılıncaya kadar, asilde aranan niteliklere en yakın personeller arasından yapılan geçici bir görevlendirme olarak görülmesi gerekiyor. Ancak idarelerin, bu şekilde tedviren görevlendirmelere başvurmaları ve bunu da geçici sürelerle yapmayıp kalıcılaştırmaları, her şeyden önce iş barışını önemli ölçüde sekteye uğrattığı gibi sürekliliği de mobbing davalarına konu olabilmektedir.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 13’üncü maddesinin b/4 bendinde rektörün görev ve yetkileri arasında “Gerekli gördüğü hallerde üniversiteyi oluşturan kuruluş ve birimlerde görevli öğretim elemanlarının ve diğer personelin görev yerlerini değiştirmek veya bunlara yeni görevler vermek.” sayılmış olup; bu madde uyarınca yapılan görevlendirmeler de vekâleten görevlendirme olmayıp geçici niteliktedir.
Belirtilen madde hükmü boş ve dolu kadrolar için ne yazıktır ki çok sık uygulanarak vekâleten atamanın yerine geçen bir uygulamaya dönüştürülmüştür. Tebliğe aykırı olarak dolu kadroya yapılan tedviren görevlendirme uygulaması ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 13’üncü maddesinin b/4 bendinin çok yaygın kullanılması; aynı kadronun birden fazla personel tarafından işgal edilmesine, bazı personelin atıl kalmasına, dolayısıyla insan kaynağından verimli şekilde faydalanılamamasına yol açtığı bugün üniversitelerimizde çokça rastlanılması düşündürücüdür.
İdareler cevaplarında kadrolara asaleten atama yapılmasında yaşanan gecikmelerden dolayı hizmet akışında aksaklık yaşanmaması amacıyla bu tür görevlendirmelere başvurduklarını, asilde aranan şartları sağlayan personel bulunmaması durumunda tedviren görevlendirme yapıldığını söyleseler bile bunu geçici sürelerle yapmamaları kesinlikle iyi niyetli olmadıklarını göstermektedir. Bunun sonucunda bu türden görevlendirmelerin harcama yetkisini kullanmak bakımından hukuki sonuçlarının da olabilecek bir yetki karmaşasına sebep olabileceği göz ardı edilmemesi gereken önemli bir husus olarak durmaktadır.
2023 Yılı Sayıştay Denetimlerinde bu bulgunun muhatabının sadece Marmara Üniversitesi olması diğer yükseköğretim kurumlarımızda artık bu tür görevlendirmeler yapılmadığı anlamına da gelmemeli. Makam veya kanunlardan alınan yetkilerle kendilerini yetkilerinin çok ötelerinde konumlandıran idareci ve idarelerin yarını hiç akla getirmeden sorumsuzca yaptıkları birçok uygulamalardan sadece birisiymiş gibi duran 13-b/4 maddesi, 2547 Sayılı Kanun’un, üzerinde daha çok konuşulacak bir yarası ve yumuşak karnı.
‘Kafamı kızdırırsan ağzına acı biber sürerim’ in üniversite görmüş hali 13-b/4.
Umarım atanmış, seçilmiş birçok yöneticimiz icraatlarını bu tür tartışmalı, incitici kanun maddelerine dayanarak değil de birlikte çalıştıkları kurum personellerini ve de en başta vicdanlarının seslerini dinleyerek yaparlar da biz de bu sefer onların başarı hikâyelerini sayfalarımıza taşımakla meşgul oluruz.
Karamsar olmayın, ümitvar olunuz.
Karamsar olarak hem kendi sağlığınıza hem de çevrenize negatif enerji taşımayın.
Ümidinizi muhafaza ediniz. Bakın üniversitelerimizin bunca eksik ve aksak uygulamalarına rağmen nasıl ki Sayıştay Başkanlığı gibi kurumlar işlerini yapıyor ve tek tek bütün bulguları gözlerimiz önüne serebiliyorlarsa çıkmamış canda halen umut vardır diye düşünün en azından.
Erdal ÇİL