Muğla ülkemizin en nadide şehirlerinden birisi olup, kendi kalıplarında kendi yağı ve tuzuyla kavrulmaya çalışan bir şehirdir. Kendine has mimari tarzı, kapalı bir alana sıkışmış kalmış olması, Akdeniz iklim özelliğinde karasal akımıyla gündüzleri ılık, akşamları soğuk olmasıyla hafızalara kazınmış bir şehirdir.
Arşivlerde oluşturulmuş fotoğraf dizelerindeki Muğla’yı hiç gördünüz mü? Görmediyseniz büyük bir kayıp…! Eğer yazdıklarımdan yola çıkıp veya herhangi bir yerden Muğla’nın eski şehir haliyle ilgili bir söyleşi olursa hiç zaman kaybetmeden yaşadığınız şehriniz ve şehrinizin nereden nereye geldiğini gözlemleyin… Bana yüzde yüz hak vereceğiniz aşikar..!
Oluşturulan cumhuriyetin ilk illerinden birisi olan Muğla, 13 Ekim 1913 tarihinde kurulmuş, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yerleşim birimlerinden birisidir. Son 1990’lı yıllara kadar 67 olan il sayısının adı geçen bu yıldan sonra 81’e yükselmesiyle metropol şehir olan İstanbul, başkent Ankara, İzmir hatta Adana, Bursa ve Konya’dan sonradan diğer iller arasında adeta özel bir statüye sahip Muğla şehri kendine has şehirsel tavırlarıyla yıllara meydan okur gibi, yeni oluşumlarıyla kendine özel yer edinmiş bir şehirdir.
Ülkenin en güzel coğrafyasında yer alan bu güzel şehrimizin yeryüzünde bulunan 80 ülkenin toplam kıyı uzunluğuna sahip şehir olarak dikkat çekip, yerini her zamanki sağlamlığı ile daha da güzelleştirmeye devam ediyor. Muğul olarak başlayan yolculuğunu Karia adı ile pekiştiren Muğla bu güzel ismiyle tüm iller arasında adını derinden kazımış kapasitesi küçük ama adı büyük illerdendir. Özellikle Muğla Evleri; tasarımları, ahşap işçilikleri, tavan işlemeleri ve şehrin sembolü haline gelmiş bacaları ile Türk geleneksel mimarisinde özgün bir model oluşturmaktadır. Geleneksel mimariden doğrudan esinlenmiş yeni yapılarında Muğla bölgesinde diğer bölgelerimize oranla daha fazla inşa edildiği söylenebilir. Bu oluşumda şehrin yüksek eğitim ile yörenin turistik bir bölge olmasının etkileri bulunmaktadır. Şehir merkezinde özellikle Hisar dağı eteklerine doğru yoğunlaşan eski Muğla evleri ve o meşhur Karabağlar Yayası’ndaki evleriyle doğal Muğla evlerine katkıda bulunur. Yeni modern tarzda evlerle görselliği daha zengin bir şehir haline gelen Muğla’da yaşamın hızına ayak uydurarak gelişim trendine son hızla girmiştir. Tüm bunlara karşın geçmişten günümüze Muğla Evleri’ni temel olarak ikiye ayırabiliriz. Türk ve Rum evleri iki özellikli yapı örneğidir. Eski şehrin ticaret ve sanat merkezi Arasta mevkiinde 1895 yılında Rum Filivarı ustanın elinden çıkmış Saat Kulesi de Rum nüfusun Muğla’ya yadigarlarındandır. Şehirde hala yaşları 100 ile 300 arasında değişen 400 yapı koruma altındadır. Ve bu yapılarla ilgili kapsamlı bir restorasyon girişimine başlanılmıştır.
Özellikle şehrin eski yerleşim alanlarının kurulup başlandığı yerler olan Tarihi Arasta iyileştirme ve yenileştirme çalışmalarıyla şehrin tarihi dokusuna sadık kalınarak restorasyon yapılmış dolayısıyla bu alanlar da yenilikten nasibini almıştır. Teşbihte hata olmaz, kibrit büyüklüğünde küçük dükkanların elden geçirilip daha anlamlı bir halde kullanıma sunulması takdire şayan hareketlerden birisi olmuştur. Bu arada bulunan dükkanların olumlu restore edilerek şehrin görseline ve ticari hayatının hareketliliğine katkıda bulunulmuştur. Tarihi dokusuyla Şadırvan ve Arasta; doğrusu kulağa hoş geliyor şehrin hinterlandının bir o kadar artan nüfusunun paralelinde genişlemesi bu oranda ev sayısının son hızla artması arz ve taleple doğru orantılı gelişmektedir.
Kötekli mevkiinde yapılan TOKİ evlerinin şehrin oluşan ev ihtiyacını karşılayamadığı gerçeğiyle yeni bir TOKİ evleri projesinin hayata geçmesini bir çok kişi heyecanla bekliyor, beklemeye de devam edecek.
Hele yıllar öncesinden yapılanan üniversite ve yerleşkesinin yeni bölümleriyle ivme kazanarak son hızla artmasıyla muhteşem bir üniversite şehri haline gelmiş ve aynı yerde Senato onayından aylar önce geçmiş üniversite hastanesinin inşaat yerinin belirlenmesiyle birkaç ay içerisinde inşaatın başlamasıyla şehrin çehresi daha da çok değişecektir.
Kısacası Muğla, gelişme trendine ayak uydurmuş ve bu gelişmişliğe aç şehir olduğu için bu harekette pay sahibi olan herkes bu gelişmişlikten elbette nasibini alacak, yıllar sonrasında tozlu rafların arasında bulunan şehir ile ilgili hazırlanmış kitaplarda elbette yerlerini alacaklardır.
Kendine özgü Muğla Tarhanası ile sofraların en vazgeçilmezi olan bu tarihi çorbamızın bile asırlar öncesinden günümüze ve sonsuza dek Muğla kültürü ile yaşayacağı asla kaçınılmaz..! Kurutulmuş biberi ve patlıcanı ile kendine has yapısına katkı sağlayan bu ananevi kültür hareketi olmazsa olmazlardandır. Yöreye has zeytin, zeytinyağı ve balı ile (sağlığın ana arterleri) Muğla’nın mevcutta bulunan 80 ilin yanında bu güçlü gıda maddeleri ndeki üstünlüğüyle yeri bir başkadır.
Gelişmeyi ciddi anlamda hak eden fakat şimdiye değin “hallederiz” mantığıyla oyalanmış Muğla şehrinin asrın zaferi olarak nitelendirilebilecek bir asır (100 yıl) boyunca geldiği 1913’ten 100’üncü yılını kutlayacağımız bu yıl yani 13 Ekim 2013’te kutlamaların en büyüğünü elbirliğiyle yapabileceğimiz inancına yürekten inanıyor ve kişisel anlamda elime geçen bu fırsatı şehrim için çok iyi bir şekilde kullanacağıma inanıyorum.
Ne mutlu bir asrın zaferine katkıda bulunanlara, bulunacaklara..! Ben hazırım… Ya siz?