BANA KALDIRIMLARIMI GERİ VERİN

Erdal ÇİL

Caddeler gitmişti zaten.

Sahiller, ağaç altları, sokaklar derken;

Şimdi kaldırımlar da gidiyor elimizden ve biz yine bir şeyler yapmaksızın sadece seyrediyoruz.

Yakında da sadece balkonlarımızdan veya pencerelerden izleyebileceğiz kaldırımları.

Farkında mısınız şehrin kaldırımları ne zamandır feryat ediyor.

Kimisi yıllardır önünde durduğu dükkânların ihanetine uğradı, kimisi belediyesince göz göre göre kaderine terk edildi.

Kimisinde ise yürümek artık tam efelik istiyor.

Engelliyseniz veya yaşlıysanız zaten bir süredir yürümeye bile cesaret edemediğiniz kaldırımlar şimdi de sadece kaldırımlarda hareket eden ve yanınızdan hızla ve sessizce geçen elektrikli, şarjlı scooterların, motosikletlerin hareket alanı haline gelmiş durumda.

Geçen gün otobüs durağında bekleyen gözlüklü bir yaşlı adamın bulunduğu yerde hafif yönünü değiştirmesiyle bir scooterın kendisine çarpması sonucu adam yere düşüp bir yerlerini kırmadığı için şanslıydı ama gözündeki gözlük ve elindeki poşetler pek o kadar şanslı değillerdi. Benim yürüme istikametinden gelip adama çarpmış ve hızla uzaklaşmıştı çarpan çocuk.

Çocuk diyorum çünkü henüz on üç, on dört yaşlarındaydı. Gözünde güneş gözlükleri, kulaklarında kulaklıklar ve belki de yaşlı adama çarpıp zarar verdiğini bile fark etmedi. Belki de fark etti ama korkusundan hızla uzaklaştı.

Plakası yok ki alabilelim veya ondan daha hızlı koşabilelim ki yakalama şansımız olsun. Biraz bağırmıştık duraktaki birkaç kişiyle birlikte çocuğun arkasından ama kulağındaki o kulaklıklarla o çocuğa sesimizi nasıl duyabilirdik ki?

Elimizden sadece yaşlı adamın yere savrulan poşetlerini toplamasına yardım etmek kalmıştı. Gözlüğü de paramparça olmuştu ve neredeyse hiç göremiyordu zavallı. Koluna girerek otobüsü gelene kadar bekledik ve otobüs şoförüne de tembihleyerek bindirdik.

Etrafta güvenlik kamerası var mıydı? Varsa çalışıyor muydu o da ayrı bir soru. Bu araçlar sadece güvenlik kamerası olan güzergâhlarda kullanılır diye de bir hüküm yoktu ki.

Dediğimiz gibi yaşlı adam da o sırada durakta duran, kaldırımda yürüyen bizler de şanslı sayılırdık. Zira bir ölüm, yaralanma vakası olmamıştı bu kaza sonucu. Bu tür kaldırımda o hızla kullanılan bir başka araçla yaklaşan biri elimizdeki çantayı, cüzdanı falan da kapıp uzaklaşabilir veya az direnç göstersek bize fiziki başka saldırıda da bulunabilirdi.

Burası şehirdi. Şehrin eminleri vardı. Burası dağ başı değildi ve her önüne gelenin istediği gibi at koşturup, cirit atacağı yer de değildi şüphesiz ama birileri bir yol bulmuş ve gemilerini yüzdürüyorlardı.

Şehrin karayollarında trafik ekipleri motorlu araçları denetleyip kontroller yapıp cezalar yazabiliyorlardı ama o yolların hemen iki yanında yer alan kaldırımlarda hiçbir kural ve kaideye dayanmaksızın kullanılan bu araçlara karşı bir yaptırımları olmaması karşısında acaba şehrin eminleri neler düşünmekteler?

Onlar şehirlerinden emin de biz bu şehrin kaldırımlarından aynı ölçüde emin miyiz acaba?

Sahiller rant uğruna şezlongların işgaline uğramışken, kaldırımlarımızı da bu tür korsan işgalcilere mi bırakacağız?

Sahiller, caddeler, sokaklar, kaldırımlar benim şehrimin, şehirli hayatımın benden ayrılmaz birer parçaları. Bir karışının bile kaybına tahammülüm yokken hepsinin birden böyle sessizce işgal altında durmaları hiç de razı olunacak bir durum değil.

Ben buralarda kendimden emin ve güvenli bir şekilde dolaşıp yürümek, şehri solumak istiyorum.

Bu yüzden bir ricam, bir arzum, bir dileğim var sizden şehrimin eminleri:

Lütfen bana şehrimin kaldırımlarını geri verin!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.