Acaba nakil için çağırmalarını bekleyebilecek miydim?
Her şeyi akışına bırakabilecek miydim?
TABİİ Kİ HAYIR !!
İnsan doğası sabırsızlık dolu. Acele edince de hayat bayağı bir karışıyor. Telaşla doğru kararlar veremiyoruz.
Bu olayların üstünden çok uzun zaman geçtiği için, bazı yaşananların saatini, tarihini ve bazı isimleri
tam anımsayamıyorum. Organ nakli koordinatörünü sık sık arıyordum, hazırlık bahanesiyle de İzmir'e gidip gelmeler fazlaydı. Oldukça beklentili ve ısrarlıydım nakil konusunda. Herkes de farkındaydı bu ısrarın. Beklenti hayatımızı kilitleyen en tehlikeli duygu. Sıfır beklenti bolca mutluluk...
Sıradan bir gündü. Naime ablanın evinde, kucağımda uyuyan kedi yavrusuyla film seyrediyorduk. Telefon çaldı. Organ naklinden arıyorlardı. Kadavradan pankreas çıktığını, hemen gelmemiz gerektiğini söylediler. Nakil geçirmiş arkadaşlar bu aramalardan nasıl heyecan duyduğumuzu bilirler.
Ben heyecanla fırladım, zavallı kedi yere yuvarlanmıştı. Ayakta öyle kalakalmıştım.
""Evi aramalıyım. Bizimkiler hazırlansınlar. Hastane eşyalarını hazırlamalıyız. Ayy önce duş almalıyım. Diş fırçamı unutmayayım bak dikkat edeyim. Kızlara da haber vereyim hemen. Neyse onları yolda da ararım""
Bunlar kafamda sırasızca dönüyordu. Naime abla da "" ne oldu ne oldu "" diye beni sarsıyordu. Hiç bilmediğim bir şey yaşamak üzereydim ve sevinçten uçtuğumu biliyorum sadece
Koşarak eve gittim, hazırlandık ve yola çıktık. Gece yarısı Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne varmıştık. Yani 3 zorlu ayımın geçeceği yerdi burası. Fiziksel ve ruhsal olarak canımın çok yanacağı, hayatımın en büyük derslerini alacağım, elimdekilere şükretmeyi öğreneceğim, hayattaki her şeyin değerini daha fazla anlayabileceğim, bir yerlerde ufak tefek olaylara mızıldanırken, başka bir yerde çok farklı ve gerçek acıların yaşandığını gördüğüm en keskin noktaya gelmiştim.Biz de çok büyük heyecanla kapıdan içeri koşarak girmiştik.
Neden koşuyorduk?
Organ naklinden aradıklarında en kısa sürede hastaneye gelinmesini istiyorlar. Kadavraya uygun dokular yani kişiler telefonla çağrılıyor. O andaki bedensel durum çok önemli . Yani enfeksiyonu var mı, o anda yapılacak tahlil sonuçları duruma uygun mu diye hemen laboratuvar çalışmaları başlıyor. Gelen herkesten kan alıyorlar. Yani bir ayda anca toparlanacak sonuçları birkaç saatte halletmek durumundalar. Organ ne kadar çabuk takılırsa o kadar iyi. Organ naklinin
önünde gece yarısı inanılmaz bir tempo var. Hemşireler, doktorlar, tüm çalışanlar, pankreas nakli için gelen hastalar hızlı tempoda işi bitirmeye çalışıyor. 3 kat 4 kat merdivenlerde öyle bir koşturuyorsunuz ki hayatınızda hiç böyle merdiven çıkmamışsınızdır. Bir yandan merak, bir yandan da heyecan uçuruyor insanı.
Orada bekleyen hastanın psikolojisi çok farklı oluyor. Kaç kişi bekliyorsa, sanki yarışmaya gelmiş gibi birinci
olmayı ve seçilmeyi umut ediyor. Bu beklentiyi anlatmaya kelimeler yetmez. Etrafta her açılan kapıya kocaman gözlerle merakla bakıyoruz hepimiz.
"" Belli mi oldu acaba sonuç ?""
""Hangimizi seçerler ki?""
""Ben daha iyi durumdayım sanırım?"" Gelenlerden birinin grip falan olması o anda çok mutlu ediyor insanı maalesef. Seçilebilmek adına müthiş bir bencillik söz konusu.
""Ölen kişi kimdi acaba?""
"" Offfff beklemek zormuş ayaklarım ağrıdı artık "" . Ve kafada dönen tonlarca soru.
Araya giren onlarca telefon görüşmesi bile bu kafayı dağıtmıyor bir türlü. Bi de bir koridordan bir koridora habire yürüyor insan. Ama farkında olmuyor bu kadar dolandığının. Boşa dolanmaya ne gerek varsa demi
Bir yandan da gelen herkes birkaç saat sonra kanki modunda arkadaş oluyor. Bütün hayat hikayeleri, hastalık süreçleri anlatılıyor karşılıklı. Acaba kim kimi dinliyor o arada. Kafalar gelecek haberde, öylesine konuşuluyor işte !! Maksat muhabbet değil sadece zamanı geçirmek. En azından benim için öyleydi. Sessizlikte beklemek insana kabus gibi geliyor. Şimdi yıllar sonra yazarken bile o duyguların hepsini öylesine hissediyorum ki.
Pankreas nakli için bekleyen iki kişiydik sadece. Hemen hemen aynı yaşlardaydık. Ama ne yalan söyleyeyim ben daha iyi görünüyordum. Kızın adını hatırlamıyorum. Çok yorgun gözüküyordu, sanırım enfeksiyonu vardı ve sürekli kusuyordu. Bu halini ilk başta umursamamıştım. Kendi şansımın yüksek olduğu düşüncesi bana acayip keyif veriyordu. Birkaç saat sonra kızla arkadaş olmuştuk. Hayatımızı anlatıyorduk. Hatta onun için üzülmeye bile başlamıştım. Neredeyse "" ben vazgeçtim bu arkadaşı alın ameliyata "" diyecek kadar oldum. Hemen vazgeçtim tabii.
Bazı şarkılar ""gün ağardı ""diye başlar ya !! Sanırım sabah oluyordu. Çok uykum vardı, çok yorulmuştum. Gözlerimi açma gayretiyle cebelleşmekteydim.
"" O kadar bekledin Asuman. Uyuma uyuma uyumaa !!! Diye konuşan bir beynim vardı o anda.
Başka bir tarafta da hayal kuran bir beynim vardı. O vakte kadar bende travma yaratmış tüm insanlarla hesaplaşıyordum.
""Şuna şunu dicem, buna bunu dicem ""
""Evdeki bütün şeker aletlerini birilerine dağıtırım artık. Nasılsa kullanmam ""
Kafamda özellikle büyüttüğüm birileri varsa planlarım daha da detaylı olmaya başlıyordu. Gidip gözlerinin içine bakacaktım ve çat çat konuşup sırtımı dönüp basıp gidecektim keyifle..
Ahahaa ne hayaller ne hayaller !!! Sanki milletin çok umrundaydı.
Ay şu an çok gülüyorum da görmüyorsunuz tabii.
Külkedisi kıvamındaki hayallerim, tüm gece koşturmalarımız, duvara dayanmış kafaların yamulup uyuklaması, kaç bardak çay içtiğini bilememek derken, koridorun en ucundan Opr. Dr. CEZMİ KARACA göründü.
Bir anda gözlerim cam gibi parladı. Görünen o ki seçim yapılmıştı.
Keyifle gülümseyinn...