" Gevreeeekçi. Sıcak sıcak taze simit geldiiii! Çıtır simit.."
" Buuuz gibiii. Donduuurmaaa! Sıcaktan bunalanlara, yüreği yananlara.. Kaymaakkk geldii!"
" Elmalarım şekerlendi. Haydi çocuklara elma şekeriii!
"Kağıt helva.. Boş da yenir gofreti. Dondurmayla gelir lezzeti. Haydi gidiyor. Bitti bitiyor. Kağıt helvaaa!"
"Haşlama mı közleme mi? Ne diyorsan burda var. Gel ablam al istediğin kadar. Mısırlardan bal akar. Közlemesi mis kokar. Haydi, mısırcııı!"
"Hemmen gidiyooo! Parris macunu.. Macuncuuuu! Renk renk macunlarım vaaarrr!"
"Taze fıstık geldi. Çiğdem, çekirdek geldii. Sıcacık, el yakıyor bunlar. Bitiyorrr! Koşan bulacak yoksa gitti gidiyor..."
Bir zamanlar hepimiz çocuktuk. Mahalleden hep ayni saatlerde geçen satıcılardan alışveriş etmek ayrı bir mutluluktu. Az mı yolunu gözledik macuncuların? Bir külah dondurma parası için az mı yalvardık annelerimize. Kurtlu elmaların, şekerlerinin yanı sıra satıldığını ağzıma kurt gelince anladım.
Sabah kahvaltısına sıcacık simitlerimizi almazsak karnımız doymaz sanki. Balkonlardan sepet sallayıp simitleri çekerdik yukarıya.
Var mıdır pamuk helvacının başında beklemeyen? Amca bir avuç şekeri makinanın deliğinden dökünce dönen çarkın etrafında uçuşan şeker tüyleri.. Sanki birinden kaçıyor gibi havada uçuşurlar. Maharetli ellerin, bir eline aldığı uzunca bir çubuğu döndüre döndüre uçuşan şeker tüylerini yakalayışlarını izlemek büyük keyif değil miydi?
Mısır deyince annemi hatırlarım hep. "Haşlanmışını sevmem, olan vitamini suyuyla gidiyor. Közlemesine bayılırım. Hele kokusu.." derdi rahmetli. Gel de şimdi o eski mısırları bul. Hepsi hibrit, hepsi hormon.. Yemeye korkar olduk.
Sizin büyükleriniz hiç kızar mıydı dondurma parası isteyince. Benimkiler kızardı. "Açıkta satılan yiyecekler mikrop kapar, hasta olursunuz"8 derdi babam. İyi de bütün çocuklar yiyor ki bunları. Hiçbirine bir şey olmuyor da bizi mi bulacak hastalık bula bula? Dondurmacının sesini duyunca koşardık sokakta ne kadar çocuk varsa. Birer külah dondurma alıp yalaya yalaya koşmak topun peşinden.. Ayrı bir zevkti. Belki de bugünkü kadar yaygın olmadığından mıdır nedir? O eski hazzı alamıyor, çocukluğumdaki dondurma tadını bulamıyorum şimdiki dondurmalarda.. Ne dersiniz?
Gazete kâğıtlarından külahlarda çay bardağıyla ölçülen kuru yemişler.. Bir avuç yer fıstığı örneğin. Ya da ayçiçeği, kabak çekirdeği.. Daha mı tatlı olurdu ne elimizde yiye yiye oyuna devam etmek?. Paylaşmak azar azar kimde ne varsa.
Bütün büyüklerin görevi uyarmak çocuklarını tehlikelere karşı. Çocukların doğasında isyan var. Neyi yapma derlerse inadına yapasınız gelmez miydi sizin de? Büyüyünce öğüt verme sırası bize geldi elbette. Sanki hiç çocuk olmamışız. Sanki hiç parmaklarımızla arkadaşımızın pamuk şekerini koparıp yüzümüze gözümüze bulaştıra bulaştıra yememişiz gibi.
Sahi neden şimdiki kadar hastalanmazdık ki eskiden. Oysa bugün bilindiği kadar bilinmezdi hijyen. Doğarken mi çeliklenmiştik acaba? Yeni doğmuş bebeği soğuk suya batırır çıkarırlar bazı yerlerde. Dayanıklı olurmuş, çabuk hastalanmazmış güya.
Şimdi ebeveynler çok bilinçli. Organik sebze ve meyveler aranıyor köşe bucak. Köy tavuğu, köy yumurtası, köy tereyağı, köy salçası, köy tarhanası, köy sütü, köy yoğurdu... Katkısız gıdalar aranıyor, genetiği bozulmamış gıdalar. Açıkta satılan yiyecekler konusunda çok hassaslaştık toplum olarak. Ekmeği, yoğurdu evde yapar olduk.
Bunca dikkate rağmen neden bu kadar kolay hastalanıyoruz? Daha dirençli olmamız gerekmez mi eskiye göre? Düşündükçe aklım almıyor. Çocukken yollarını gözlediğimiz seyyar satıcıların sesleri kulağımda hâlâ.
"Hemmen gidiyooo. Parris macunu!"..
Çocukluğumu çaldınız sokak satıcıları. Şikayetçiyim sizden. Suç duyurusunda bulunuyorum. Geri verin o yılları. Geri verin çocukluğumun saf, temiz hallerini…