Büyük ölçüde fosil yakıt kullanımına bağlı karbon emisyonlarının sebep olduğu iklim krizi tüm dünyayı tehdit ederken, benzin ve dizel araçların yerini alması planlanan elektrikli araç üretimi de giderek yaygınlaşmaya başladı.
Peki bu elektrikli araçlar çevreye ne kadar saygılı ?
Dünyada genel olarak tüketilen enerjinin ortalama % 20 kadarı ve toplam petrol tüketiminin ise % 50’si deniz, hava ve kara taşımacılığında gerçekleşmektedir. Kara taşıtlarının petrol türevi yakıt tüketimindeki payı gelişmiş ülkelerde % 50 civarındadır, ülkemizde ise % 84’e varmaktadır. Taşıtlar tarafından üretilen ve çevre kirliliğine neden olan gürültünün ve egzoz gazlarındaki zehirli bileşenlerin toplam kirlilikteki payı ise şehirlerde % 60’a ulaşmaktadır. Ülkemizde ise CO2 ’nin yaklaşık % 14’ünün karayolu taşıtları tarafından üretildiği belirtilmektedir. Çevre üzerinde bu şekilde etkisi olan otomotiv sektörünün bu sorunun çözümünde de payı olması kaçınılmazdır. Yüksek enerji verimliliğine sahip ve daha düşük sera gazı emisyonu yayan araçların tasarımının yapılması ve üretilerek pazara arzı önem kazanmaktadır.
Elektrikli araçları çevre dostu diye nitelendirmeden önce araçlarda kullanılan elektriğin nereden elde edildiği en az benzin ve dizel ile çalışan araçlar kadar kritik bir önem taşıyor.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baran Bozoğlu, “Hiç kuşkusuz çevre sorunlarının çözülebilmesi için ulaşım probleminin de yani fosil yakıta dayanan ulaşım yaklaşımının, çözülmesi gerekiyor. Elektrikli araçları kullanabilirsiniz, üretebilirsiniz ama eğer bu elektriğin kaynağı kömürlü termik santraller ve fosil yakıta dayanan santraller ise iklim krizine ve hava kirliliğine karşı bir mücadele yöntemi olmayacaktır”.
Bataryalarda kullanılan lityumun doğada kısıtlı miktarda bulunan bir element olması ve elektrikli araçların bataryalarının belirli bir kullanım ömrünün bulunması kafalarda sürdürülebilirlik ve çevrecilik konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Ancak bataryaların ömrü ile birlikte geri dönüşüm teknolojisinin de geliştiriliyor olması bu soruna bir çıkış yolu olarak düşünülebilir.
Küresel ısınma ve fosil yakıtların fiyatlarındaki istikrarsızlık sonucu gündeme gelen elektrikli otomobilin icadında birçok mucidin adı geçmektedir. Çok kısa şekilde elektrikli araçların tarihsel geçmişine bakacak olursak, 1828’de Macar Ányos Jedlik tasarımını yaptığı bir elektrik motoru ile çalışan küçük ölçekli bir araç modelini, 1832 ve 1839 yılları arasında ise, İskoçyalı Robert Anderson elektrikle çalışan bir araba icat etmiştir. 1835’de, başka bir küçük ölçekli elektrikli araç modeli, Hollandalı Profesör Stratingh tarafından tasarlanmıştır. Günümüzde ise Elon Musk’ın Tesla şirketi ile artık yaygın şekilde kullanılan elektrikli araçlar, 2022 yılı sonu itibariyle Türkiye'nin Otomobili Girişim Grubu (TOGG)’un üretimiyle yerli üretim olarak karşımıza çıkması planlanıyor.
Peki neden şimdiye kadar bu elektrikli otomobiller yaygınlaşmadı ?
Geçmişte elektrikli otomobillerin yaygınlaşmamasının önünde bazı temel engeller bulunuyordu. Bunlardan ilki menzil sorunuydu. İçten yanmalı motorlu araçlar, tam depo yakıtla yaklaşık 500-600 kilometre yol alırken elektrikli araçlar çoğunlukla menzili 45 kilometreyi zor gören kurşun-asit veya nikel-kadmiyum kullanıyorlardı. İkinci sorun ise, şarj süresinin uzunluğu ve şarj istasyonlarının yaygın olmaması idi. Benzinli bir aracın deposunun doldurulmasının birkaç dakika almasına karşın, bir elektrikli aracı tamamen şarj etmek yaklaşık 5-8 saatlik zaman gerektirmekteydi. Menzili yetersiz olan elektrikli otomobilin tek şarjla şarj şebekesinin bulunmadığı yerlere götürülmesi yıllardır yaygın benzin istasyonu şebekesini kullanmaya alışık tüketiciler açısından başlı başına bir sorundu. Elektrikli otomobillerde kullanılan bataryanın araç fiyatını fosil yakıtlı rakiplerine göre artırması da diğer bir engeli oluşturuyordu. Bataryanın fiyatının düşmesi için, elektrikli araçların üretiminin kitlesel bir boyut kazanması gerekiyordu.
Elektrikli araçlar, Türkiye ekonomisi için birden fazla konu açısından önem taşımaktadır. İlk olarak, bu araçlar, 2023 yılı hedefleri arasında 4 milyon araç üretmeyi hedefleyen Türkiye’nin çevreye verdiği zararları azaltması konusunda katkıda bulunmayı öngörmektedir. Ülkemizde yolcu taşımacılığının yüzde 84’ünün karayolu vasıtasıyla gerçekleştirildiği ve ulaştırma sektörünün sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 14’ünden sorumlu olduğu düşünüldüğünde elektrikli araçların yaygınlaşmasının ulaşım sektörü kaynaklı CO2 artışının kontrol edilmesinde iddialı ve önemli bir adım olması muhtemeldir.
Üretim ve tüketim sistemini besleyen enerjinin petrol ve doğal gaz gibi çevreye zararlı sınırlı kaynaklar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarından temin edilmesi, günümüzün en önemli tartışma konularından birini oluşturmaktadır. Çözüm, kaynaklar açısından daha tutumlu ve iklim üzerinde daha az hasar veren bir sistemin, çevreye saygılı ekonominin oluşturulması olarak ortaya çıkmaktadır.
Ahmet MEKE
Çevre Bilim Uzmanı / Arkeolog