Ümmet kelimesi mutlaka hafızamızın bir yerinde yer etmiş, duymuşuzdur. Nedir diye ümmeti tarif etsek dünyanın neresinde olursa olsun, Müslümanların hepsine biz ümmet diyoruz yani Müslümanları bir araya toplayan, bir araya getiren, kollayan ve kucaklayan, bünyesinde barındıran bir evin çatısı gibidir.
Ümmet dediğimiz ve tüm İslam dünyası birbirinden farklı milletlerden ve ırklardan meydana gelir. Yani Müslümanlar içinde Türk’ü, Acem’i, Arap’ı, Kürt’ü her türlü insanlar mevcuttur. Burada insanların birbirinden üstünlüğü yok ancak üstünlüğü takva yönüyle, Allahtan korkup emirlerine ram olan, ona itaat eden, Yaratanına şükreden ve Hamd eden elbette İslam buna göre değer vererek üstünlüğünü beyan buyurur.
Burada dikkat etmemiz gereken, ırkları birbirinden üstün sayabilmemiz için hayırlı bir ümmet mi, Allah’a gereği gibi dediklerini yapıyor mu buna bakmalıyız yoksa kuru kuruya ırkçılık yapıp üstünlük taslamak değil, karşımızdaki ırkları yok hükmünde sayamayız. En akılcı yol bu olsa gerek. Çünkü bu farklılıklar bizim zenginliğimiz olarak görmemiz lazım. Irkların hepsini Yaratan Yüce Rabbimizdir. Bu farklılıklar dünyada yaşayan Müslümanları kalkındırmak, refah seviyesini geliştirmek ve aynı zamanda ayağa kaldırmak yolunda çaba sarf etmekle mükellefiz.
Dinimiz de ırkçılık yapmakta, ırkları yok saymakta yasaktır. Her bir ırkın kendine göre güzellikleri ve özellikleri vardır. İşte bu özellikleri ve güzellikleri ortak amaç olarak kullanabilirsek o zaman İslam aleminin belini kimse bükemez ve göreceğiz ki İslam dünyasının çehresi değişecek Müslümanlar her yerde söz sahibi olacaklardır.
Ama böyle görmez ve yapmaz kendimizi her halükarda üstün görme hastalığı içinde olursak, ırkçılık nefreti içinde boğuluruz. Müslüman kardeşini küçük görür ve onları aşağılar hakir görür, kendimizi üstün sayarsak işte o zaman düşmanlarımızın işini kolaylaştırmış oluruz. Birbiriyle didişen, kardeşinden nefret eden diğer Müslümanları aşağılayan kişilerden oluşan bir İslam dünyası düşmanlar için kolay bir lokma oluşur. Bu tehlikeden sakınmamız gerekir.
İçinde bulunduğumuz bu dönemde ki gibi dokuz milyonlu İsrail kabilesi Filistinli kardeşlerimizi eza ve cefada sınır tanımayan zalim ve zorba güçlerini Müslümanlar üzerinde deneyen, Müslümanlarda hele bu zalimliğe göz yumuyor ve hatta destek üstüne destek veriyorsa işte o zaman düşmanların işi kolaylaşıyor yoksa Müslümanlar yumruğunu bir yere vursa muhakkak ki İslam dünyası daha farklı ve sözü geçen, dediği yapılan ve de dinlenen oluruz.
Efendim bunlar Arap bize ne diye konuşur durursak o zaman ümmet birliği olmaz hep ezilen biz oluruz. O Arap Müslüman, öteki acem Müslüman bana ne diye düşünmek yanlış olur nerede bir Müslüman gözyaşı döküyorsa, zulüm çekiyorsa bizde bir sıkıntı yoksa yarın bu dertler kederler bize de gelebilir
İslam coğrafyası veya İslam dünyası dediğimizde de yeryüzünde Müslümanların yaşadığı bütün şehirleri, ülkeleri, bölgeleri kastetmiş oluruz. Bir Müslüman, kendi vatanında oraya ait sorumlulukları yerine getirirken, aynı zamanda ümmete de bağlıdır. Ve ümmette aynı zamanda İslam dünyası dediğimiz bir yapıyı oluşturur. Bu gün Müslümanlar eziliyorsa göz yaşı döküyorsa ümmet bilincinin eksikliğinin yok oluşuna bağlı olduğundandır. Bir Müslüman ağlıyorken diğer Müslüman gülüyorsa, biri açken diğeri tok yatıyorsa o zaman Müslümanlığımızı sorgulamamız gereklidir.
Müslümanlar ait oldukları ümmetin ve İslam dünyasının selameti içinde çalışırlar. Farklı farklı ülkelerin ve Müslüman toplulukların nefret ve kin içinde bulunmalarını istemez. Aksine bu farklılıkların daha fazla yardımlaşmaya ve eksiklerini tamamlamaya yol açmasını gayret ederler.