Korkuyor muydum?
Hem de deliler gibi
Hem de ölesiye
Hem de çılgınlar gibi
KORKUYORDUM...
Organ naklinde günler benim için su gibi geçmiyordu. Nakil sonrası pankreas çalışmaya başlamıştı. Bunu duyan bizler o kadar çok seviniyorduk ki !
Can yanması = büyük mutluluk .
Bedenimdeki bu kadar acıya rağmen kalbimin mutlulukla atması gerçekten çok farklı bir duyguydu. Mayhoş bir meyve yemek gibi. Hem ağzınızın içi buruşuyor acıyor, hem de meyveden inanılmaz bir lezzet alıyorsunuz. Bir gün böyle bir meyve yerseniz aklınıza gelirim sanırım.
Bu mutlulukları yaşarken ara ara sıkıntılar çıkmaya başladı. Teknikte yani tahlillerde, genel görüntüde bazı sorunlar vardı sanırım. Daha sık ultrasona giriyor ve daha sık tahliller yapılıyordu. Ben de beynimle oyun oynuyordum. Oyunun adı OLUMLU DÜŞÜNMEK idi. İşte bahsettiğim korku burada başlamıştı.
Bir yanımda olumlu düşünce yani her şeyin yolunda gideceği inancı, diğer tarafta olumsuz düşüncelerin beynime girme çalışmaları birbirine karışmaya başladı. Her şeyin yolunda olduğunu kendime söylüyordum ama ağlayarak söylüyordum. Sanki çocuk aldatır gibi yalancıktan kandırmalar... Bilinçaltı yer mi bu aldatmayı? Tabii yemez !! Sözde herkese de iyi düşünmesi konusunda brifing veriyorum ara ara hastanede.
Artık zaman maalesef ki olumsuza dönüşmüştü. Gözümün ucunda akmayı bekleyen hep bir damla yaş vardı.
"" Her şey yolunda giderken neden şimdi böyle bir aksilik çıktı ? "" diyerek bakan göz bebeklerim çok mutsuzdu. Herkes telefonda ya da yanımda bir şeyler söylüyordu ama ben onları dinlemiyordum ki..
Sonrasında tekrar kan şekeri yükselmeye başladığı için doktorlar insüline başladılar. Takılan organda enfeksiyon geliştiği için genel durumum da bayağı bir kötülemişti. Rejeksiyon başlamıştı artık.Yani organ reddi denilen durumdu. Doktorlar uzunca bir süre incelediler. Benim de gitgide umudum tükeniyordu. Doktorlar anlasa da ben anlamak istemiyordum.
Hani aşık olursunuz. Mutluluktan uçuyorsunuzdur. Şiddetli heyecandan sonra aşk biter ve acı başlar. Onun gideceğine inanmak istemezsiniz. Olmakta olanları görmezden gelirsiniz. Çok canınız yanıyordur. Ama ısrarla bu aşkı yaşatmaya çalışıyorsunuzdur. Aşkın bitmesinden çok, sizin bunu anlamazdan ve görmezden gelmeniz kendinize acı veriyordur.
Sanki pankreasla aramda platonik bir aşk başlamıştı. Beni bırakmasını istemiyordum. Hiçbir şey umurumda değildi artık. Bayağı bir depresyon başlamıştı.
Bu organ reddine itiraz edişim, sürekli stres hormonu salgılamam, kapıda kimi görsem ağlamaya başlamalarım, beynimin sürekli konuşup durması yıkıcı olmaya başlamıştı.
Ve sonunda takılan pankreası çıkarma operasyonu yapıldı. Yine çok ağrılı bir süreçti bu.
Bu yazı çok mu dramatik oldu? Ama sıkmayın canınızııı. Bu bölüm düştük sonraki bölüm kalkar toparlarız. Bir nevi dünya sahnesi ve seyirci, kendi sıkıntılarını unutmak için böyle acıları dinlemeyi istiyor diyelim. Ay aklım dizi filmlere gitti bak. Film deyince gözümün önüne ne geldi? İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi çok eğlenceli ve renkli bir yerdi. Hastanenin içinde rengarenk, allı pullu ve sürekli kıkırdayan kadın hastalar vardı. Görseniz hastanede olduğunuza inanmazdınız. Bir de hastanenin çevresinde her gün davullu zurnalı ve insanların çok eğlendiği belli olan düğünler olurdu. Bazı günler hastane koridorunda yürüyüş yapma zorunluluğum vardı. Acıyla yürümeye çalışırken, dışarıdan gelen çalgı sesleri beni gerçek hayattan birazcık keyifli anlara döndürüyordu. Bu eğlenceli insanlar hastanedeki yalnızlığımın en gülümsemeli arkadaşıydı.
Yazın hemşireler aksi gibi Muğla'ya tatile giderken de suratım beş karış asılırdı. Muğla ve deniz gözümde tütüyordu. Bense hastanenin balkonunda ayaklarımı suya sokmuş iyileşmeyi bekliyordum. Gerçekten unutulmaz bir zaman dilimiydi. Anlık mutluluklarımla, sürekli korkularımın çatıştığı ve o zaman içinde korkularımın galip geldiği günlerdi.
Şimdi bakıyorum da OLUMLU VE İYİ DÜŞÜNEBİLMEK KALBİMİZE YERLEŞEBİLDİYSE VE BUNA İNANIYORSAK ETKİLİ OLUYOR. YOKSA KORKARAK, SÖZDE OLUMLU DÜŞÜNMENİN HİÇBİR FAYDASI YOK.
Daha da umutlu ve iyi düşünebildiğiniz günleriniz olsun, sevgi ile kalın.