Rahmi Turan’ın yazısı - MUĞLA HABER Gazetesi DİKEN sütunu için özel köşe yazısı
Son günlerin en yüz kızartıcı olayı
Sevgili Muğla Haber Gazetesi okurları…
Hepinize merhaba…
Bugünden itibaren her hafta Cuma günü sizlerle beraber olacağım.
Dertleşeceğiz, ülkenin sorunlarından bahsedeceğiz…
Türkiye’nin gündemi çok yoğun… Anlatacak o kadar çok konu var ki…
İşsizlik… Yoksulluk… Hayat pahalılığı… Korona virüs faciası… Dertlerimiz saymakla bitmez!
***
Bugün, son günlerin en yüz kızartıcı olayından söz edeceğim.
Din adamı diye geçinen iki imam, toplumda kutuplaşmaya yol açabilecek, akıl ve izan dışı bir tartışmaya imza attılar…
Bunlar nasıl imamlardır ki iki gazetecinin, Yılmaz Özdil ve Cüneyt Akman’ın, öldükleri vakit camilere sokulmamasını, cenaze namazlarının kılınmamasını ve cenazelerinin kaldırılmamasını istediler.
Nasıl bir kafadır, nasıl bir vicdandır bu?
Camiler onların babalarının malı mı? Kendileri din bekçileri mi?
Bir diyanet görevlisinin, gerçek bir din insanının, bir ilahiyat profesörünün, toplumun her bireyini kucaklaması ve kesinlikle siyasetten uzak durması gerekir.
Oysa iktidarın şımarttığı bu adamlar tam tersini yapıyor, dini siyasete âlet ediyor ve yasalara göre suç işliyor.
AKP döneminde din kisvesi adı altında laik kesime saldırılar ne yazık ki çok arttı!
Din bezirgânlarının ipe sapa gelmez saldırılarla toplumda tehlikeli bir kavga ortamı yaratması endişe vericidir.
***
İlahiyatçı denilen biri profesör, diğeri doçent o iki kişi, aslı astarı olmadığı halde, Yılmaz Özdil ve Cüneyt Akman’ı “Ayetlerle alay eden kâfirler” diye suçladı.
Aslında bu onların şahsında tüm laik kesime örtülü bir ölüm tehdidiydi…
İki meslektaşımız hangi ayetle, ne zaman, nerede dalga geçmişler? Böyle bir şey yok. Tamamen işkembeden atılan bir iftira!
Hedef gösterilen Yılmaz Özdil ve Cüneyt Akman, AKP karşıtı olarak biliniyor.
Onlara saldıranlar da akılları sıra iktidara yaranmak istiyor ve açıkça suç işliyorlar.
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 216’ncı maddesi:
“Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimi, diğer kesimin aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimseye ceza verilmesini” öngörür.
Din adamı geçinen bu profesör ve doçent de, kamu görevlisi olarak 216’nci, maddedeki suçu işliyor.
Peki, ne olur? Soruşturma açılır mı? Hayır, bir şey olmaz! Çünkü onlar iktidarın yandaşlarıdır. Ne derlerse, ne yaparlarsa yapsınlar, sırtları kalın olduğu için haklarında genellikle hiçbir işlem yapılmaz!
Sonra da haktan, hukuktan, adaletten bahsedilir!
Burası Türkiye ve adalet bizden maalesef çok uzakta!
***
Suçlanan gazetecilerden SÖZCÜ yazarı Yılmaz Özdil diyor ki:
“Asılsız iddialarla terör örgütlerine hedef göstermek dine de, hukuka da sığmaz.
Ayasofya imamının bu hedef gösteren açıklamayı Kubilay’ın katledilişinin yıldönümünde yapması tesadüf değildir. Özenle seçilmiş bir tarihtir.
Namuslu gazetecilik yaptığımız için sık sık çeşitli linç kampanyalarının hedefi oluruz. Daha dün yeni bir linç kampanyası başlatılacağını söylemiştim. Allah onları ıslah etsin. Dini siyasete bu kadar âlet eden bir imama, Müslüman Türk vatandaşı olarak hakkımı helâl etmiyorum.
Ama imam şunu bilsin ki, terör örgütlerine hedef göstermesine rağmen korkmadan ve yılmadan namuslu gazeteciliğimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Bu tür siyasi saptırmalarla, iftiralardan oluşan linç kampanyalarıyla Türkiye’nin gerçek gündemi olan yoksulluk ve korona trajedisinin unutturmalarına izin vermeyeceğiz!”