Vicdanlı olmak, vicdan muhasebesi yapmak gibi hep yaşanan ama toplumsal sıkıntıların bireyler üzerinde oluşturduğu handikaplarla, anlaşılmazlıkların had safhaya çıktığı günümüzde; karşılıklı olumsuzlukların habire yaşandığı günler hiç bitmiyor! Bitse gerçekten şaşıracak mıyız? Hem de nasıl… Ne oldu? Dünya tersine mi döndü, neler oluyor? Yoksa rüya mı görüyoruz diyeceğimizden kesinlikle eminim. Galiba şaşırmak istiyoruz. Ama şaşıramıyoruz! Tüm bu olgulara uzak mı kaldık ne? Toplumsal tuhaflıkları benimseyemedik, içimize sindiremedik.
Peki vicdan nedir? İnsanoğlu vicdan duygusunu nasıl ve neden kaybeder? Bu; bu kadar basit midir? Saygının ve sevginin özellikle bireylerin fazlaca vicdan denilen yürekten hissedilmesi gereken olguyu üzülerek söylüyorum kaybettiklerinin net bir şekilde açık resmini görüyoruz. Üstelik ne görüş!
Okuyoruz, dinliyoruz, gözlemliyoruz. Hem de hiç yılmadan, yıkılmadan… Ama gün geliyor ki “yetti artık nereye kadar” da diyebiliyoruz.
Hırpalanan ve sokağa atılan çocuklar, dövülen kadınlar, işlenen cinayetler… Hani vicdan, hani merhamet… Artık kalbi duygular kayboldu da, hiç mi geri gelmeyecek. Keşke gelebilse, gelse diyeceğim ama; o günler çok uzak… Ki ne uzak.
Bu uzaklığın delilini geçen gün yaşadım. Muğla’nın en hareketli caddelerinden birindeki evimde televizyonda ciddi bir program izliyorum. Gecenin ilerlemiş saatinde; sanırım saatler 23.12’yi gösteriyordu, telefonum çaldı. Arayan çok sevdiğim kardeşim Alaaddin, dükkanının iki adım ötesinde kundak içinde ağlayan bir bebek bulduklarını söyledi. Bu durumun sıklıkla gazetelerde okuduğum ve de televizyonda haberlerde izlediğim için hiç şaşırmadım. Ama yüreğim en içten bölgesinden acayip buruldu. Çok üzüldüm. Düşünsenize mini minnacık bir beden gecenin bir yarısı sokağa terk edilerek ve bırakılarak gecenin karanlığında kaybolup gidiliyor. Hayata 1-0’mı yoksa 10-0’mı ne derseniz deyin… Hayata yenik başlamanın kamburu, acısı hayatın bedeline; o çekilen çekilebilecek çilelere adeta eş oluyor. Çığlık çığlığa ağlayan bir bebecik, polisler, ambulans, dahası kalabalık bir insan topluluğu bu enstantaneyi mutlaka seyrediyordur… diyorum. Çünkü bu durumda oluşacak resim kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Olay Yeri İnceleme ve Kriminal destekli bir araştırmadan sonra ambulansla hastaneye kaldırılan küçücük bir bebecik, haftalarca ve de aylarca devam edecek bir araştırma sonrası biliyorum ki o dosya da kapanacak. Çünkü bu veya buna benzer binlerce, onbinlerce vakanın sonuçsuz nihayetlendiğini biliyoruz, biliyorum.
Edindiğim bilgilere göre bu bebecik yapılan kontrollerden sonra yetiştirme yurduna gidecek. Hiçbir yer ana kucağı ve şefkati kadar sıcak olmasa da onu koruyup kollayacak ellerde, kucaklarda olacak. Adını “Yiğit” koydukları bebecik burada kaldığı yerden hayatına devam edecek.
Yiğit bebek; bahtın açık olsun. Yaşadığın sürece tüm güzel başarılar mahrum kaldığın anne kucağından daha sıcak olsun. Hayatın en olumsuz anlarını olumluya çevirebilecek gücü o güzel ismin gibi hep kendinde bulasın.
Unutma Yiğit bebek, her ne kadar hayata yenik başladıysan da hayat güçlü olanlarındır. Bunu bir gün mutlaka öğreneceksin!