Röportaj: Hüseyin Atılgan
Foto: Batuhan Altın
DÜNDEN DEVAM
Türkiye’nin Suriye politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle son dönemlerde
Biz Türkiye’den hep şunu isterdik. Suriye politikasındaki Türkiye’nin politikası Türkmenlerin merkezinde olduğu şekilde yapılmasını istemiştik. Türkmen merkezli bir Suriye politikası olmasını istiyorduk. Burada Türkmenlerin daha çok tutulmasını, ön plana çıkartılmasını ve bunların üzerine yatırım yapılmasını istemiştik.
Şimdi bir kere Türkmenler Suriye toplumu içerisinde herkes tarafından sevilen bir topluluk. Çünkü radikallik, aşırıcılık yok ve Suriye’nin geneline de yayıldıkları için toplumla iç içe bir haldelerdi. Türkçe’de bildikleri için Türkiye ile son zamanlarda Suriye hem siyasi hem ticari yakınlaşmaları vardı. Son zamanda da zaten Suriye’nin meselesinde Türkiye’nin çok öncü bir rol aldığı içinde Türkmenlere çok pozitif bir yaklaşım vardı Suriye halkı içerisinde. Hem de Türkmenleri köken itibariyle Türkiye’deki Türklerle de aynı kökenden geliyor olması aslında iki toplum içerisinde çok güzel uzlaştırıcı, birleştirici bir güç oluşabilirdi. Yani Türkmenler üzerinde yatırım yapılması durumunda hem Suriye’deki taraflar buna sıcak bakacaklar hem de Türkiye’deki halkta buna sıcak bakacaktı. Fakat Suriye’deki politika Türkmenler üzerinden olmadı. Türkmenler kıyıda, köşede kalan bir grup olarak yürütüldü bugüne kadar ve şuan ki iktidarda mülkü mertebe Suriye’ye genel bi bakış açısıyla bakmaya çalışıyor. Yani Suriyelilik adı altında bu işi yürütmeye çalışıyor.
Suriye içerisinde şöyle bir durum var. Herkes kendine bağlı bir grup oluşturmuş ve herkes kendi tarafını destekliyor. Biraz önce bahsettim. Türkmenlere çok az bir destek geliyor. Özellikle de Arabistan, Katar ve diğer Birleşik Arap Emirlikleri olsun bir dönem Libya, Amerika, Fransa, İngiltere olsun kendilerine yakın gördükleri gruplara özel destek veriyor ve Türkmenlere bu işin içerisine sokmuyorlar. Çoğunlukla Arap oluyorlar. Kürtler de bunların içerisinde. Kendi gruplarını, kendi adamlarını, kendine yakın gördükleri insanlara özel olarak destekliyor ve onlar gün geçtikçe büyüdükçe bizlerde küçülüyoruz. Çünkü gün geçtikçe öz kaynaklarımız tükeniyor, savaş devam ediyor ve de bize o gruplardan destek gelmediği için de böyle bir durum karşımıza çıkıyor.
Türkiye ise, Suriye’deki herkese eşit mesafede davranmaya çalışıyor. Türkiye böyle yaparken diğerleri yapmıyor. Ona bin verirken bize bir bile vermiyor. Mesela Arabistan’dan, Amerika’dan yada Katar’dan olsun şuana kadar almış olduğumuz hiçbir destek yok. Ya Özgür Suriye Ordusu adına gelen desteklerden bir kısmını alıyoruz ya da kendi öz kayaklarımız veya Türkiye’nin bize vermiş olduğu sınırlı ve üstü örtük destekler var. Sadece Türkiye herkese eşit bir şekilde davranıyor. Katarlı, Arabistanlı, Amerikalı geldiği zaman Türkiye size sahip çıkacaktır diyor. Fakat Türkiye bunu böyle yapmıyor. Türkiye bir şey vereceği zaman herkese veriyor. Şimdi herkes aldığı zamanda bize bir şey kalmıyor. Bize bir şey kalmayınca da onlar maalesef büyüyor, güçleniyor. Biz zayıflıyoruz. Zayıfladıkça da birbirimizi düşüyor ve gün geçtikçede kan kaybediyoruz.
Tırlar, Özgür Suriye Ordusu üzerinden mi geliyor?
Üzerinden bir yıl geçti. Çokta artık bizde gündeme gelmesini istemiyoruz. Tırlarda gerçeklik payı var. bize gelmesi noktasında almaya giden ekipler bize çok yakın ekiplerdi. O tırların bize geldiğine yönelik özellikle 4 Ocak’taki tır hadisesi bize geldiğine dair elimizde çok güçlü deliller var. Ama her geçen tırda bize geliyor diye bir manada çıkartmamak lazım. eğer ki, o ses kaydı doğruysa orada iki bin tırdan bahsediliyorsa biz iki bin tır değil bütün Suriye genelinde yirmi tane tır görmedik.
Bu çerçeve içerisinde baktığınız zaman Türkiye’nin politikasını biz Türkmen merkezli politika olmasını istiyoruz. İstedik ve halen daha talep ediyoruz. Eğer ki, bütün dünya ülkeleri kendilerine yakın gördüklerine yatırım yapıyorlarsa Türkiye’nin de yapabileceği en doğru adres Türkmenlerdir. Kalkıp da biz bugün dünya ve tarih gerçeklerinden uzaklaşırsak kötü bir sonuçla karşı karşıya kalırız. Bize bir zamanlar kim karşıydı, kim düşmandı kim bize buradan olmamıza sebep olan güçleri unutup da o bölgeyi toz pembe olarak görmeye kalkışırsak o insanların bundan yüz sene önce yaptıklarını bugün yada yarın yapmayacaklarının hiçbir garantisi yok. Orada sana bağlı olan, karşılıksız ve senden hiçbir şey beklemeyen grup dururken sen onunda zayıflamasını, ortadan kalkmasına göz yumarsan Türkiye’nin Suriye’deki politikası da gün geçtikçe zarar görecektir.
Bugün Suriye’deki yönetim darbeler, ölümler ve şiddetler üzerine kurulmuş bir yönetimdi. Uzun yıllar boyunca Suriye darbelerle yönetildi. Bugün Suriye 1946’da bağımsızlığını kazanmış bir ülke ama 1949’dan beri darbelerle yönetilen bir ülke ve çok enteresan darbe içinde darbeler yapa yapa hatta aile içerisinde kardeş kardeşe darbe yaparak buraya gelmiş bir rejim ve bu düşünceye sahip ve bu metodu uygun gören bir rejimin kalkıp da böyle bir talepte bulunmasına karşı bu rejim şiddet kullanmaya tercih etti.
Türkiye, bugün o ilk yıllardaki müdahaleleri, girişimleri temaslarında bir takım reformlar, iyileştirmeler yapılmasını istedi. Fakat oradaki akıl bunu bu şekilde çözemeyeceğini, şiddetle çözüleceğini düşündü, ona inandı ve sürekli halkın üzerine gitti. Her geçen gün şiddet dozunu arttırdı ve Suriye’de büyük bir cinayet işlenmeye başlandı. Türkiye olarak oradaki zulme, cinayete ya destek çıkacaktı ya sessiz kalacaktı yada karşı çıkacaktı. Türkiye burada destek olmadı. Sessizde durmadı. Karşı çıktı. Ama burada devlet temayüllerinin de önüne geçerek tamamen insani bir meseleymiş gibi kabul ettiği için çokta ileriye gitti. 2012-2013’lü yıllara baktığımız zaman Türkiye’nin yalnız kaldığını görüyoruz.
Birçok Suriye meselesinde hayır, gelecek, gidecek, kalacak gibi söyleyen ülkelerin birçoğu çekildi. Türkiye tek başına kaldı. Amerika, Fransa, Arabistan, Katar çekildi.
Ufak çaplı olayları büyük bir iç savaş haline dönüştürdüler ve sonrada ellerini, kollarını çektiler. İnsanlar birbirine düştü. Türkiye’ye buradan baktığımız zaman haddinden fazla işin içerisine girdiği için yalnız kaldı. Türkiye son zamanlarda bunun farkına varmış şekilde devam ediyor. Biraz daha mesafeli, dikkatli politika ve çalışma yürütüyor. Suriye meselesinde ilk yıllara baktığımız zaman dünyanın o iki yüzlülüğü o çıkarcılığından dolayı birçok yanlışlar yapmaya neden olunca da Türkiye sanki yanlış yapıyormuş gibi bir algı oluştu.
2002’de şu an ki hükümet iktidara geldikten sonra ilk dönemde Beşer Esad ile çok yakın ve iç içelerdi. O dönemdeki Türkiye’nin Suriye yaklaşımıyla, Arap Baharından sonraki dönemde farklılıkların size yansıması oldu mu? Erdoğan ve Esad’ın arasındaki yakın ilişkiler döneminde size bir rahatlama sağladı mı Suriye’de?
Biz sürekli geçmiş dönemlerde şundan bahsediyorduk. Türkler, Türkiye’yi sürekli birinci düşman olarak kabul ediliyordu. Beşer Esad döneminde ilk defa bu düşünce Türkiye bir dost ülke, Türkmenler bir dost haline almaya başladı. Bu özellikle de bize yansıması şu şekilde oldu. 2003 Irak-Amerika savaşından sonra Amerika Esad’ı göndermeye karar verdiğinde Türkiye Esad’la biz bu işi daha iyi yaparız politikası o tarafta hissedilince Beşer Esad, Türkiye’yi bir dost ülke olarak görmeye başladı ve Türkiye ile ilişkilerini düzeltmeye başladı. Birçok meseleyi bitirdi. 1998’deki Adana anlaşmasından sonraki maddelere sadakat gösterdi. PKK varlığını bitirdi. Hatay meselesini çözümledi. Türkiye karşıtlı politikalardan vazgeçildi. Yerine Türkiye dostluk politikaları gösterildi. Bir takım siyasi ve ticari yakınlaşmalardan sonra bir rahatlama oldu. Buda doğal olarak da en fazla Türkmenlere yansıdı. Mağdur olan Türkmenler üzerinden baskı kalktı. Türkmenler üzerinde bir iyileştirme yapılmasa bile baskının kalkması Türkmenler açısından rahatlama oldu. Türkmenlere yönelik yasa, kanun çıkartılmadı yada özel bir statü verilmedi. Devletin üzerimizdeki eli çekilince biz rahatladık. Türkiye’ye gelmeler gitmeler başladı. Türkçe konuşmaya başladı. Devlet kademesindeki bir çok Türk kökenli kendisini Türk olarak söylemeye başladı. Türk dizilerinin izlenmesi gibi. Bin yıllık bir birliktelik, kültür birlikteliği var. Hiç devletin müdahale etmesine gerek duymadan otomatikman kendi kendini iyileştirdi. Yoksa özel bir muamele yok ama bu ilişiklerin düzelmesi, iki devlet arasındaki rahatlamalar halkada yansıdı.
Türkiye’nin de iç durumunu biliyorsunuz. Türkiye’deki Türk halkına ne gibi mesajınız var? özellikle birlik ve bütünlüğümüzün korunması anlamında. Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü bu şekilde korunursa Orta Doğu’daki barış süreci nasıl işler? Türkiye’de herhangi bir olası bölünme yaşanırsa Orta Doğu ve Türkmenlere yansıması nasıl olur? Türk halkına özellikle bayrak ve vatan bütünlüğü üzerinden mesajınız ne olur?
Arap Baharı ortaya çıktığı andan itibaren Türkiye’nin hedef alındığını söylemiştik. Çünkü, Türkiye 2000’li yıllardan sonra Arap dünyasına, Orta Doğu’ya ve Osmanlı hinretlandı dediğimiz coğrafyasına girişmesi birçok ekonomik ve siyasi rahatlamalar getirmişti. Birçok Batı ve emperyalist güçlerin açıkçası işine gelmiyordu ve burada Türkiye’nin önü kesilmesi planlanıyordu. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’nin açık ve net bir şekilde hedef olduğunu görüyoruz. Türkiye hem Osmanlı coğrafyasında hem Orta Doğu coğrafyasında olsun bir tek güçlü ülke Türkiye. Türkiye’nin sadece Batı ve emperyalist güçlerin buradaki planlarını, projelerini, amellerini boşar çıkartacak bir yapıya sahip. Onun dışındaki bütün ülkeler onlar için çerez mahiyetinde.
BÖLGENİN UMUDU TÜRKİYE
Türkiye birlik ve bütünlük için iyi bir mücadele verecek. Yöntem halkın devletiyle, kurumlarıyla, iktidarıyla bütün katmanlarıyla birbirine tutması birlik içinde bu vatanın birlik ve bütünlüğünü koruması gerekiyor. İnsanlar birbirleriyle düşer ve kendileriyle alakalı güven kaybına giderler ise, bugün Suriye’deki, Mısır’daki ve Libya’daki gibi farklı senaryo ile karşı karşıya kalmazlar. Bir tek Suriye’deki Türkmenlerin değil hem Arapların hem Kürtlerin ve bu coğrafyadaki bütün mazlumların olsun tek güvencesi ve tek umutları Türkiye. Türkiye’den gelecek ilgi ve alakayla ancak kurtuluşlarını kazanacaklarına inanan bir toplum var. Bugün savaşın başlamadığı yerler bile Arabistan gibi bütün bu yerler demir yumrukla yönetilen ve istihbarat örgütleriyle, güvenlik güçleriyle devlet otoritesi sağlanıyor. Burada en çok umut kaynağı Türkiye. Vakti zamanında Atatürk’ün döneminde olduğu gibi cezaevindeki askerler olsun halk olsun nasıl Türkiye’ye o günkü şartlarda kurtarıcı gözüyle bakılıyorsa şu anda bu coğrafyadaki birçok halklarda bu şekilde bakıyor.
Şimdi burada Türkiye’nin hedef alınması, önünün kesilmesi ve Türkiye’nin içerisinde bir takım hain örgütlerin tutulması, korunması, halkın birbirine düşürülmesi sadece Türk halkının değil aynı zamanda bu coğrafyada yaşayan birçok mazlum halkın kaygısıdır. Biz hep şunu söylüyoruz. Türkiye’de siyasi görüş ne olursa olsun buradaki iktidar yada muhalefet ne olursa olsun bizi ilgilendirmez. Türkiye’yi bir bütün olarak görüyoruz. Devletiyle, hükümetiyle, kurumlarıyla, partileriyle, dernekleriyle, medyasıyla, STK’larıyla. Biz bugün Türkiye’nin içerisindeki farklı görüşlerin farklı düşüncelerin olması bizim için sorun değil. Bilhassa zenginlik olarak gördüğümüz ancak biz Türkiye meselesinde yaklaşımımız Türkiye’yi bir bütün olarak görmek. Biz Türkiye’nin iç meselesi değil, biz bir devletin milletinin gücü meselesiyiz. Biz partinin, derneğin yada STK’nın meselesi değiliz. Biz Türk devletinin ve Türk milletinin meselesiyiz. Bu şekilde bize bakılmasını istiyoruz.
Türkiye burada ancak kendi halkıyla, kurumlarıyla kendi dinamikleriyle ancak birlik ve bütünlük kurabilir. Burada güçlü bir Türkiye, güçlü bir devlet Suriye’de güçlü bir Türkmen anlamına gelir. Ne kadar Türkiye güçlenirse otomatikman Türkmenlerde orada güçleniyor. Türkiye’nin varlığı bizim dayanağımızdır. Biz Türkiye’nin hiçbir iç meselesini mesele etmiyoruz kendimize. Bunlar olabilir gündelik meselelerdir. Ama milli bir mesele bir devlet meselesi olduğunda insanların tüm kurumlarına tüm yapılarına sahip çıkması, onun etrafında kenetlenmesi gerekir. Aksi takdirde bu coğrafyada oynanan bir sürü oyun var. Bunlarında nihai hedefi Türkiye. Bu toprakları ancak ve ancak birbirimizle olan birlikteliğimiz, sevgimiz ve dayanışmamızla ancak bu ülkeyi koruyabiliriz.
Sayın Cevizli, verdiğimiz bilgiler ve bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim ve Suriye’deki mücadelenizde size başarı dilerken gönlümüzün ve dualarımızın sizinle olduğu belirtirim.
Asıl ben teşekkür ederim tekrar bu fırsatı verdiğiniz için. Bütün Muğlalı kardeşlerime selam ve saygılarımızı sunarım.