İSTEYEN DEĞİL VEREN KENTİN İNSANLARI

Bir süre önce gazetemiz “Haber Muğla” adına Muğla Valisi Amir Çiçek’le bir röportaj gerçekleştirdik.Gerçekleştirdik diyorum. Gazeteci arkadaşım Hüseyin Atılgan’la birlikteydik.Aslında geç kalınan birliktelikti.Her...

İSTEYEN DEĞİL VEREN KENTİN İNSANLARI

Bir süre önce gazetemiz “Haber Muğla” adına Muğla Valisi Amir Çiçek’le bir röportaj gerçekleştirdik.

Gerçekleştirdik diyorum. Gazeteci arkadaşım Hüseyin Atılgan’la birlikteydik.

Aslında geç kalınan birliktelikti.

Her ne kadar aradan geçen süre içerisinde, il genelinde yer eden gelişmelere ilişkin açıklamaları Vali Çiçek’in ağzından okurlara aktarsak da Muğla’yı ilgilendiren her konuda kişisel düşünce ve görüşlerini ayrıntılı şekilde almak mümkün olmamıştı.

Bu nedenle birlikte olmuştuk.

Hem de 3 saate yakın bir süre.

Dolayısıyla A dan Z’ye, biz sorduk Vali Çiçek cevap verdi.

***

Valiler kararnamesiyle Muğla’ya atandığınızı öğrendiğinizde neler hissettiniz?

İli önceden tanıyor muydunuz? Nasıl bir Muğla ile karşılaştınız?

2.5 yıl önce Muğla’da göreve başladım. Daha önce buralara gelmediğim için bilgi sahibi değildim.

Önce yüzeysel olarak Muğla’nın kültürü, coğrafyası, sektörlerin yapısı, ekonomik durumu gibi alanlarda araştırma yaptım ve bilgiler aldım.

Gördüm ki bu bölgenin insanları çalışkan, vatanını, milletini, bayrağını seven, DEVLETTEN İSTEYEN DEĞİL DEVLETE VEREN bir anlayışa sahip.

Muğla’yı tüm yönleriyle tanımak için sahaya indim.

Muğla’nın Ege ve Akdeniz’in birleştiği yerde 12 bin 890 km2 coğrafi alanı var.

Ayrıca doğal, tarihi SİT, ÖÇK gibi çok özel durumu olan bir il.

Dolayısıyla bir taraftan ilgili kişi, kurum ve kuruluşlardan bilgiler aldım. Ardından yerinde görmek istedim.

İlk anlarda mesaimin çoğunu ilçelerde, beldelerde, köylerde yetkili arkadaşlarımız ve halkımızla geçirdim.

3 ayda bütün ilçeleri gezdik.

Bilindiği gibi Muğla’nın çok uzun kıyıları, bir o kadarda iç kesimde konuşlanan yerleşim merkezleri var.

İşe nereden başladınız?

Denizle bağlantısı, deniz ticareti ve turizmi olan Muğla’nın kıyılarını da bilmem gerekirdi. Beraberimde ilgili kurum amirlerini de alarak bütün kıyıları dolaştım ve inceledim.

Coğrafi yapısını tanımak için havadan da inceledim.

Böylelikle ilin genel yapısını ve coğrafyasına hakim oldum.

Ardından 3 aylık süre içerisinde elde edilen verileri pekiştirdim.

Sizin de belirttiğiniz şekilde Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden olan Muğla’da gerçekleştirilen turizmle ilgili neler söylersiniz?

İstenen düzeyde turizm yapılabiliyor mu?

Hiç kuşku yok ki Muğla bir turizm ili.

Bu nedenle önce, 2014 yılı Eylül ayından 2015 yılı Mart ayına kadar turizm mevsimi öncesi turizmin nasıl olması gerektiğini pekiştirdim.

Ardından turizm eylem planımızı hazırladık ve çalışmalara başladık.

Gördük ki Muğla’nın mevcut turizmini çok daha iyi noktalara taşıyabilecek işler var.

İlişkin olarak sektör bazında kurumlarla, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ve siyasilerle birlikte ortak bir zemin ve akılla hareket etmek gerekirdi.

Dolayısıyla turizmin yanında güvenlik, ekonomi, eğitim, ulaşım, ticaret, ihracat, sağlık ve spor alanlarında da turizm yapılabilir diye düşündük.

İlişkin olarak vatandaşlarımızın da görüşlerini aldık. Bütün bu girişimler sonucunda gördüm ki Muğla üreten bir il.

Türkiye ortalamasının altında olsa da işsizliğin olmaması gereken bir il. Kaynakları iyi kullanarak ihracat yapılabilecek bir il.

Bu arada Muğla turizminin sadece 4 aylık bir zaman aralığına sıkıştırmanın haksızlık olduğunu gördük. Oysa 12 ay turizm yapılabilecek potansiyel var.

Zira başka illerde olmayan destinasyonların olduğunu tespit ettik.

Muğla genelinde başkaca ne gibi potansiyeller tespit ettiniz?

Muğla’nın enerji bakımından da potansiyele sahip il olduğunu gördük. Belediyeler, özel sekter ve kamu kurumlarıyla gerçekleştirdiğimiz istişareler üzerine gördük ki, doğayı ve çevreyi bozmayacak projelerle yenilenebilir enerji kaynaklarından istifade edilebilir.

Potansiyelleri gördükten sonra nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini düşündünüz?

6 aylık süreçte bütün verileri topladıktan sonra bir plan yaptım.

Öncelikle çevreyi, SİT alanlarını, tabiat alanlarını bozmadan potansiyeli nasıl daha verimli hale getirebiliriz diyerek çalışmalar yaptık.

Tabi bunları yaparken hükümetimizin kalkınma planları doğrultusunda çalışmaları ve projeler hayata geçti.

Sonra burası turizm bölgesiydi.

Bu nedenle önce güvenlik dedik. Böylelikle Muğla’da 24 saat insanlarımız nerede olursa olsun kendini güvende hissedecekti.

Ben, toplum huzurunu bozan hiçbir olayın işlendikten sonra delillerin toplanması değil, işlenmeden önce önlenmesi gerektiğini istemişimdir.

Görevimiz önleyici güvenlik tedbirlerini almaktır. Zira, güvenli olan bir yerde yatırım ve üretim yapılır.

Tabi bütün bunları tek başına yapmıyorum. Hiçbir valinin elinde sihirli değneği yoktur.

Bunları ekibimizle, çalışma arkadaşlarımızla yapıyoruz.

Ülkemizin değişik yörelerinde görev yaptığınız süre içerisinde nasıl bir anlayışıyla hareket ettiniz?

Benim hizmet anlayışım vatandaş odaklı. Bütün hizmetlerin odağında vatandaş olacak. Vatandaşın yüzü gülmüyorsa devlet babalığını yapmıyor demektir. Devlet vatandaşlarının yanında her zaman güler yüzlü ve şefkatli olmalıdır.

Ben yaşam zorlukları içerisinde olan engelliler ve yaşlılarımızla nasıl yakından ilgileniyor, hal hatır soruyor ve ellerini öpüyor, sorunlarını çözmeye çalışıyorsam, mesai ve çalışma arkadaşlarımın da böyle davranmasını, devletin şefkatli ve güler yüzünü vatandaşa hissettirmesini isterim.

Biz söylemden ziyade uygulamasını yapmaya çalışıyoruz.

Yaşlılarla, engellilerle, kimsesiz çocuklarımızla ilgili veya toplumun bütün kesimlerindeki insanlarla, devletin kurumları dışında gönüllü kuruluşlarla ilgili herkese kapımı açtım.

Yıllardır ülke enerjisine önemli katkılar sağlamasına karşın, çevreyi kirlettiği gerekçesiyle çoğu kez halkın tepkisini çeken termik santrallerle ilgili nasıl bir yaklaşımınız oldu?

Muğla’da görev başladığımda önce gündemde olan iki sorunla karşılaştım.

Birincisi Yatağan Termik Santralin Özelleştirilmesi.

Yollar kesiliyor, eylemler yapılıyordu.

Buna karşın devletin silah gücünü değil ikna gücünü kullandık.

Yine de sendika temsilcileri “vermeyiz, yakarız” diyorlardı.

Hepsiyle uzun uzun konuştuk. İşçilerin ekmek teknelerinin kaybedilmeyeceğini, kapı dışarı edilmeyeceğini anlattık.

Eğer işçiler ekmeklerini kaybedeceklerse bende işçilerle birlikte olurum dedim.

Uzlaşı çerçevesi içinde taraflar buluştu.

İşçilerimiz ve sendika temsilcileri ikna oldu ve sorun çözüldü. Dolayısıyla korkulan ve iddia edilen hiçbir şey olmadı.

Ardından taraflar teşekkür ettiler. Şimdi herkes memnun..

Birde İztuzu çalışmaları vardı.

Aynı sabır, hoşgörü, uzlaşı tavırları içerisinde taraflarla konuşarak bu sorunu da tıpkı santrallerde olduğu gibi barışçıl bir şekilde çözdük.

Yıllardır sorun olmaya devam eden Yatağan Termik Santrali ve İztuzu Plajıyla ilgili ve daha birçok sorunların çözüme kavuşturulması sizde nasıl bir etki yarattı?

Bu sorunların çözülmesi bize ilham verdi.

Ekonomide, turizmde, tarımda olmak üzere daha birçok alanda önce sorunları tespit etmek ve daha sonra da orta akıl ile çözüme kavuşturmak asıl olandı.

Bir yılı bitirdikten sonra bütün kurum müdürü arkadaşlarımı çağırdım ve geçen süre içindeki değişiklikleri anlatmalarını istedim.

Çalışmaları bize sundular. Sunarken nerelerde eksikliklerimiz oldu, onları da tespit ettik.

Yeni yıla eksikliklerimizi gidererek girmek istedik.(Devamı yarın)

Bu haber toplam 142 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.