
Erdal ÇİL
DÜŞELİM YOLLARINA
Bir ders yılı daha bütün hızıyla, bütün belirsizlikleriyle sürüyor.
Yarışın son metrelerindeki heyecana benzer bir heyecan; bir gürültü, bir patırtı ve çok değil birkaç ay sonra yine sessizlik…
Yine sessizliğe bürünecek sokaklar, hepten sararacak yine okulların binaları.
Kimi öğrenciler, bir daha hiç gelmemecesine gidecekler. Kimileri yorgun ve bir an önce dört gözle bekledikleri tatile kavuşmanın sevincini yaşayacaklar. Kimileri ise biliyoruz ki; hiç istememekteler tatili. Okul onlar için kurtuluş, gelecek, mutluluk; okul dışı ise eziyet, tekdüzelik, karamsarlık.
Hangisi olursa olsun onlar bizlerin çocukları, onlar bizim, hepimizin! Onlardaki sevinçleri de, tasaları da anlamak ve eğitmek biz büyüklerin görevi.
İster anne- baba olalım, ister öğretmen; duyarsız kalmak bir yana bu günler biraz daha onlara yakın olma günleri.
Bir anda büyüyüverdiler gibi geliyorlarsa gözünüze, yandınız demektir. Hiçbir canlı gibi bir anda değil, her canlı gibi doğal seyrinde büyüdü yavrunuz. Gürültüsü, şımarıklığı, haylazlığından dolayı ilgi alanınızdan çıktıysa o sizin sorununuz. Boyunun uzunluğunu, yüzündeki değişikliği, gözlerindeki pırıltıyı kaçırdıysanız gözünüzden, bir fırsattır size bu günler.
Hadi; bugün nerede – ne işiniz olursa olsun düşün yollarına ve bekleyin onları. Şaşırırsa şaşırsın görenler sizi, tıpkı gençliğinizde yaptığınız gibi okul kapısına bakan köşe başlarının birinde de siz olun. Elinizde çiçek dahi olmayabilir, ama siz mutlaka olun orada. Zil sesini bekleyin heyecanla. Geçmişinizi düşünün beklerken ama sakın kıyaslamayın bu günün olumsuzluklarıyla. Sizin zamanınızda ne bu köşe başları bu kadar boştu, ne de sokaklara bakan pencere arkaları. Sokaklarda artık o dev gibi, adam gibi adamlar yok. Sokağa bakan pencerelerde de sokaktaki çocukların üzerlerinde gözleri olan, ihtiyaç halinde yardımlarına koşan, taşkınlıklarında ikaz eden beyaz örtülü teyzeler uzun süredir yoklar. Evlerde birileri olsa bile tek tük, onlar da televizyon başında. Bu yüzden az sonra zil sesi ile dışarı çıkacak ve önünüzden geçecek çocuklara sakın ha kızmayın.
Okul çevresinde sizden başka çocuklarınızı gözleyen birileri daha var, sizin zamanınızda olmayan! Bolca servis araçları ve sürücüleri. Unuttunuz herhalde, sizin de çocuğunuz bir süredir servis kullanmakta. Bu yüzden biraz daha yaklaşın okul kapısına, zira servis araçları sizden daha yakın olduğundan çocuğunuzu sizden önce kapıverir ve göremeyebilirsiniz de onu.
İşte zil ve işte ilk çocuklar. Belki tanıdıklarınız da var içlerinde ama….Siz kendi çocuğunuzu görme çabası içindesiniz şimdi. Nasıl da heyecanlandınız!
O da ne!
Şu sizin eski komşunuzun oğlu değil mi? Nasıl da uzamış ve babasına nasıl da benzemiş kerata.
Ya şu kız?
Yan dairedeki elektrikçinin kızı değil mi? Ne de serpilmiş ve ne de güzelleşmiş değil mi?
Şimdi sizinki de gelecek. Tüm endamıyla, güzelliği, masumluğu ve özlemi ile…
Zaten hep gelmekteler onlar. Büyümekteler, güzelleşmekteler ve fark edilmekteler size inat. Ama siz sahiden neredesiniz, nerelerdesiniz bunca yıl? Çok mu önemli yerlerdesiniz, çok mu meşgul, çok mu uzaktasınız?
Yoksa yok musunuz?
Baharı tüm canlılığı ile iliklerimize kadar hissettiğimiz şu günlerde; evlerimize, çevremize canlılık katan, canlarımız, çocuklarımız için birazcık ilgiye ne dersiniz? Geç kalmadan, canları sıkılmadan. Her şey, geleceğimiz bile onların diyoruz ama kendimizi saklıyoruz onlardan.
Sanki kıskanıyoruz gibi, sanki yaşlanmamızın sorumlusu onlarmış gibi, sanki biz onlar yüzünden mutsuzmuşuz gibi. Öyle değilse hadi! Mahalle baskısına rağmen, gururunuza rağmen, her türlü psikolojik kuşatmalara, yazılı ve görsel işgal araçlarına rağmen; sağlığınız henüz yerindeyken, gözünüz görüyor ve sesiniz halen çıkıyorken. Ellerinden tutun, gözlerinin ta içine girin. Naz da yapsalar özür dileyin! “Ben geldim, artık hep buradayım, yanındayım “ deyin ve filmin son sahnesinde el ele yürüyün.
Karne zamanı geldi. Çocuklar okullarından alacaklar, mensup oldukları yerden; ya ebeveynler?
Onların karneleri sahi nerede? Kim verecek onların karnelerini? Karne alma zamanı geçti mi onların?
Tekrarı, telafisi olmayan dönemler geçiriyoruz. Karnelerimiz olmasa da ellerimizde, birazcık olsun mahcubiyet, eziklik duyuyorsak gönüllerimizde; lütfen düşelim yollara. Yolların, onların, çocuklarımızın o kadar ihtiyaçları var ki bizlere. Hadi; daha fazla bekletmeyelim! İyi ve güzele giden yolda herkese başarılar.
Sözü Cahit ZARİFOĞLU bitirsin.
ÇALIŞAN BABA
Baba:
Yine mi büroya?
Ne olur; Eve getir!
Bir akşam Şu büroyu…
Bakalım
Neresi bizden güzel?
Erdal ÇİL
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.