
Erdal ÇİL
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARIMIZIN YÜKSEK MÜESSES NİZAMLARI
Üniversiteler gibi bilimle, projeyle bu kadar iç içe olan kurumlarda görev yapmayan, oraları yeterince bilmeyenlerin gerçekten anlamakta zorlanacakları konuları da yazıyoruz aslında Sayıştay Raporları ile ilgili olarak yazarken. Mesela son yazım sonrası beni farklı bir ilin üniversitesinden arayan bir öğretim üyesi arkadaşımız: “Abim yazılanları okuyunca dehşete düşmemek mümkün değil. Biz nerelerde görev yapıyor, kimlerle görev yapıyor, kimlere hocam diyormuşuz. Yönetici oldukları kurumlardan bu kadar habersiz, ona bir o kadar yabancı ve en kötüsü de bazı şeyleri duyup görmelerine karşın bu kadar duyarsız olan kişilerin yönetici olmak ya da yönetici kalmak adına bu kadar uğraşmaları da, içi boş bir ego değilse de çok daha kötü niyetli olduklarını gösteriyor.”
Yüksek Öğretim Kurumları Bilimsel Araştırma Projeleri Hakkında Yönetmeliğin 4. Maddesinde aynen şu ifade yer almaktadır. “Bu Yönetmelikte belirtilen görevlerin yürütülmesi için üst yönetici tarafından görevlendirilen bir komisyon başkanının başkanlığında senatonun önerisiyle üst yönetici tarafından görevlendirilen, en az yedi en çok on bir öğretim üyesinden oluşan bir komisyon kurulur. Komisyon üyeleri, yükseköğretim kurumunda var olan bilim dalları arasında denge gözetilmek suretiyle dört yıl için görevlendirilir. Görev süresi biten başkan ve komisyon üyesi aynı usulle yeniden görevlendirilebilir.”
Aynı maddenin devamındaki 2. Fıkrada ise: “Komisyon başkanı ve üyelerin görev, yetki ve sorumluluklarını yerine getirmediklerinin tespit edilmesi halinde, görevlendirilmelerinde izlenen usule uygun olarak üst yönetici tarafından görev süreleri dolmadan görevden alınabilirler.”
Sorun da tam işte bu!
Sürekli olarak değiştirilen komisyonlar ve sorumlular ama bunların değişmesinin nedeni ise maalesef görevle ilgili sorumluluklarını yerine getirememeleri değil,’ birazda bu arkadaşlar oyalansın, bu arkadaşları görelim’ anlayışıdır. Sözgelimi bir anabilim dalında beş öğretim üyesi var ise birinin gidip diğerinin gelmesinden başka bir şey ifade etmemektedir bu değişiklikler. Sorumlu oldukları dönemlerde diğer arkadaşları, hocaları veya onların alt kadrolarıyla ilgili bir kusuru görmeleri, uyarmaları bile söz konusu olamayacağı gibi zaten ikide bir yapılan kurul değişiklikleri şayet teamül dışı davranılırsa da yarın kendi başına da benzer bir durumun gelme endişesidir.
Hemen içimizi karartmayalım! Elbette kendini çok iyi yetiştirip böylesi ‘kazan/kazan’ yapıların dışına atabilmiş akademisyenlerimiz de var ve iyi ki varlar ancak bakın onlar da nelerle karşılaşabiliyorlar.
Böylesi bir üniversitenin başhekimliğini yapan arkadaşımız bir gün yanıma gelerek: “Abi, üç gündür ….cihazın arızasıyla uğraşıyorum. Firmayla ayrı, hastalarla ayrı, bölüm hocalarıyla ayrı ayrı uğraşmak, hepsine ayrı ayrı durumu anlatmak çok zor, çok yordu beni. Ben bu halde, aldığım sorumluluğun gereğini yerine getireyim diye yırtınırken canımı da ne sıkıyor biliyor musun? Bu gözünün içine baktığımız cihazdan bizim hastanede tam yedi tane daha var ve birisi dışında hepsi de kolilerinin, ambalajlarının içinde birimlerde hiçbir işe yaramadan duruyorlar.”
Çağırdığım proje birim çalışanı memur arkadaşımız da yarım saatlik bir çalışması sonrası elindeki kayıtlardan başhekimin dediklerini doğrulamıştı. Son on beş yılda benzer isimlerle yapılan ve süreleri birisi haricinde bitmiş tam yedi projede aynı cihaz alınmış görünüyordu. Memuru gönderdikten sonra başhekime bunu rektör hocaya anlatalım dedim. Ertesi akşam mesainin hemen sonrasında rektör hocanın makamındaydık ve girişi ben yaptıktan sonra başhekim aynı dünkü heyecanıyla ve biraz daha iyi hazırlanmış olarak elindeki belgeleri de rektöre uzatarak gösterdi. Proje Birimi hatırlatma babından süresi biten projeler için sorumlularına sürekli yazılar yazmış ve gerek hesapların gerekse proje bazında satın alınmış olan cihaz ve taşınırları istemişti ve yazılan bu yazıların da dökümünü gösterdiğimiz rektörün tavrı hiç de hesap sorabilecek tarzda değildi. O, ikimizden de çok uzakta, sanıyorum aklı fikri kendisini atayan makamlara karşı üniversitesinden yeni bir sorun getirmeme düşüncesindeydi. Velhasıl ne zamanında kapatılmayan hesaplar, ne de süresi bitmesine rağmen idareye teslim edilmeyen taşınırlar konusunda gerek başhekim gerekse benim için boş bir zaman kaybından öte anlam taşımamakla birlikte en azından durumun vahametini kurumun en yetkilisine anlatmış olmanın rahatlığını da düşünmüştük. Sonra bilimsel yanı haricinde yabancı dili de çok iyi olan başhekimle birlikte bütün projelerin tasnifine koyulup kapsamlı bir rapor hazırlayarak durumu tekrar üst yönetimin gündemine taşıma hedefindeyken de başhekimin görevden alınma yazısı gelmişti.
Belki rektör hoca da olaylara bizim gibi kamu menfaati, kurum yararı, hasta mağduriyeti açılarından yaklaşmış olsa, o da bir şekilde görevden alınır mıydı bilemiyorum. Birçok kurumda olduğu gibi üniversitelerimizde de bu tür müesses nizam yapılanmaların varlıkları dikkatlerden kaçmıyor ancak bunların kökleri umarım en fazla Ankara’ya kadardır.
Haftaya devam edeceğiz Allah izin verirse. Devletimizin bu seçkin bilim yuvalarına, devletin denetim konusunda yine en seçkin, köklü bir kurumunun gözünden ve bize yakışan gibi yine devlet ağırlığıyla; devletimizin menfaatleri ve kutsallarını merkeze alarak bakmaya devam edeceğiz.
Sürç-ü lisan ediyorsak da affola!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.